Geçtiğimiz hafta Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın konuğu İsviçreli iki gurme-yazar ile Alaçatı'daydık. İşleri dünyayı dolaşıp, dergileri ve blokları için değişik mutfaklar için yazı yazmak.
Ben de bu vesile ile Alaçatı, Alaçatılılar ve kendilerini artık Alaçatılı olarak kabul edenlerle daha yakınlaşma olanağı buldum. Lavanta kokuları arasında çok güzel dört gün geçirdik.
Alaçatı, bölgenin köklü geçmişine karşın, yakın zamana kadar hemen hiç tanınmayan, vitrine konacak şekilde bir ürünü olmayan bir yerdi. Hayal gücü geniş girişimciler yavaş yavaş Alaçatı'yı aranan pahalı bir ürün haline getirdiler. İşin güzel tarafı, bunu yaparken de yozlaştırmamaya, hatta kaybolan değerlerini de tekrar kazandırmaya özen gösterdiler.
Yoldan geçen bir bayanın bir sorusu üzerine, "Efendim burada kebapçı dükkanı yok, Çeşme'ye gitmelisiniz" cümlesini duyduğumda, hem şaşırdım, hem de biraz sevindim. Alaçatı'nın kendi özelliklerine sahip çıkmasına. Arapsaçından enginara, tarhanaotu aşından sakızlı muhallebisine kadar, 400'den fazla yerel yemeklerini kayıt altına almışlar. Bunlar kaybolmasınlar diye "Kaybolan Lezzetler Festivali" bile düzenlemişler.
Lezzetler kaybolur mu bilmem ama, biz dört günde bu lezzetlerin içinde kaybolduk adeta.. Her biri ayrı konuksever Alaçatılılar bizleri hem güler yüzle ağırladılar, hem de birkaç kilo fazlası ile geri yolladılar.
Lavanta kokulu yastıkları ile kaldığımız dört odalı taş ev ise başlı başına bir nostalji kaynağı. Her köşesinde ince düşünülerek konulmuş bir ayrıntının olabilecek maksimum konfor ile kombinasyonu pozitif anlamda şaşırttı beni. Bir anda kendimi çocukluğumda buldum.
Çok önemli bir konu da: Alaçatılı girişimciler şu an tüm ürünlerini değişik paketler şeklinde sunmak için bir çalışma içindeler.
İsteğe göre paketlerde dinlenme-eğlenme var, tatmadığınız lezzetleri tatmak var, mutfağa girip şeflerle çalışmak var, rüzgar sörfünden at binmeye spor var, şarap tadımı var, tarih var, konukseverliği iliklerine kadar hissetmek var. Var oğlu var...
En çok da bu hoşuma gitti aslında. Değerlerimizi yozlaştırmadan, emeğimizin karşılığını maksimum alacak şekilde paketlenmiş ürüne dönüştürebilmek. Ürünü lafla anlatmak değil, somut içeriğe dönüştürmek. Tanımlanmış, içeriği belli, alanın da verenin de memnun olduğu bir hizmet yani...
Alaçatı'ya ve başarılı bir model oluşturan Alaçatılı ve kendini Alaçatılı hissedenlere selam olsun...