Biz neyin merkeziyiz?
Yazar: Konuk Yazar
Işınsu Kestelli
İzmir Ticaret Borsası
Yönetim Kurulu Başkan
İzmir, sosyo ekonomik gelişmişlikte İstanbul ve Ankara’nın ardından Türkiye’nin üçüncü büyük kenti. Dönem dönem dalgalanmalar yaşasak da milli gelire katkımız yüzde 6.5-7 civarında.
Türkiye’deki yerimizin tespiti için başvurabileceğimiz temel kaynaklardan biri olan Uluslararası Rekabet Araştırmaları Kurumu’nun (URAK) son raporuna göre ulaşılabilirlikte İstanbul’un ardından ikinci sıradayız.
Ticaret becerisi ve üretim potansiyelinde İstanbul ve Ankara’nın ardından üçüncüyüz.
Beşeri sermaye ve yaşam kalitesinde Eskişehir’in ardından dördüncülüğe düşüyoruz.
Markalaşma becerisi ve yenilikçilikte İstanbul ve Ankara’nın yanı sıra Bursa, Gaziantep ve Kayseri de bizi geride bırakıyor.
Biliyoruz ki İstanbul Türkiye’nin finans, sanayi, kültür ve turizm merkezi. Ankara ülkenin yönetim merkezi. Antalya turizm merkezi. Kocaeli ve Bursa sanayi merkezleri. İzmir için cevabını aradığımız temel soru şu:
“Biz neyin merkeziyiz?”
İzmir’de her şeyden biraz var ama ne yazık ki hiçbir şeyden tam yok. Bu yapısıyla İzmir yarım kalmış bir şehir görünümünde.
Saymaya başlayalım…
İzmir’e tam anlamıyla bir sanayi şehri demek gerçekten zor. İzmir sanayinin yarattığı Gayri Safi Katma Değer’in ülke sanayinin yarattığı katma değere oranı 2000’li yıllarda bir puan düşerek yüzde 6.4’e geldi.
Benzer şekilde ihracat payımız da gerileme içinde. Türkiye’nin 100 büyük sanayi kuruluşu arasında sadece 6 İzmirli bulunuyor. Bu şirketlerden ilk ikisi Tüpraş ve Petkim gibi zamanında kamu eliyle kurulmuş ve özelleştirmeyle İzmirli olmayan girişim gruplarına geçmiş iki büyük kuruluş.
Son 20 yılda İzmir’den çıkmış bir ilk kuşak sanayici başarı hikayesini hatırlayanınız var mı, merak ediyorum!
İzmir, bu haliyle bir turizm kenti de değil. Bugün İzmir’e yılda 1 milyonun biraz üzerinde bir turist geliyor. Ülkeye gelen turistlerden aldığımız pay yüzde 4 civarında. Kruvaziyer turizmini çıkarırsak rakam iyice düşkünleşiyor.
Rakamlara bakıp İzmir’in tarımda güçlü bir kent olduğunu söylemek mümkün. Ancak orada da markalaşmadan lojistiğe kadar pek çok sorunumuz var.
Rakamlar, Türkiye’nin en ulaşılabilir ikinci kenti olduğumuz halde henüz bir lojistik üs de olmadığımızı gösteriyor. Avrupa’nın en modern hava limanlarından birine sahibiz ama pek gelen gidenimiz yok. Liman konusunda da benzer durumdayız.
Çok istediğimiz halde bir kültür ve sanat merkezi de olabilmiş değiliz. Konser ve sergi trafiğine, İzmir Festivali’nin katılımına, kentteki etkinliklerin yoğunluğuna bakıp, böyle bir kanıya çok rahat varabiliriz.
Öte yandan İzmir, EXPO adaylığında tema yaptığımız “Herkes için Sağlık” iddiasının gerektirdiği gibi bir sağlık kenti de değil. Kişi başına düşen hastane yatağı sayısında ülkede 26’ncı sıradayız. EXPO oylamasının üzerinden 10 ay geçti ama İnciraltı’nın geleceği konusunda henüz atılmış bir adım yok.
Özetle İzmir, sahip olduğu büyük potansiyeli, çeşitli nedenlerle kullanamayan bir mega kent adayı. Oysa ekonomiden kültür ve sanata kadar her alanda Akdeniz çanağında ikinci bir Barselona olma kapasitemiz var.
Peki ne yapmalıyız da bu kentin üzerindeki ataleti ortadan kaldırmalıyız?
Biliyoruz ki çekim merkezi olmanın temel yolu rekabet gücünün yüksekliğinden geçiyor.
Çağdaş dünya düzeninde kentlerin gelişim yönünü ve rekabet gücünü, vergi ve teşvik sistemiyle devletler yönlendirir.
Eğer Türkiye 2023 yılında dünyanın 10 büyük ekonomisinden bir olmayı hedefliyorsa, altını çizerek söylemeliyim ki İzmir gibi kentlerin sürdürülebilir büyüme ihtiyacını göz ardı etme lüksümüz yok.
Bu anlamda ekonomi yönetiminin, gerçekten cazip vaatlerde bulunan teşvik sisteminde ince ayarlar yapmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.
Bölgeler arası gelişmişlik farkının azaltılmasını hedeflemek elbette ki bir iktidarın ana hedeflerinden biri olmalı. Ama akıllı ve adil olan, bu hedefe, pastayı büyüterek, zenginliği artırarak ulaşmak.
Hükümet bundan 10 yıl önce nasıl İstanbul’u dönüştürerek çekim merkezi yaptıysa, Antalya’yı nasıl Akdeniz çanağının en önemli turizm merkezi yaptıysa, İzmir’i de gelecek 10 yılın cazibe merkezi haline getirmelidir.
Bu yolda atılacak ilk adım İzmir’e Akdeniz çanağının en büyük serbest bölgesini kazandırmak olmalıdır. İzmir, ESBAŞ gibi başarılı örneklere karşın deniz ulaşımına doğrudan bağlantılı bir serbest bölgeden yoksundur. Deniz ulaşımına doğrudan bağlantılı bir serbest bölgenin özellikle ihracata dönük üretim yapan firmalara, ara malı ve hammadde temininde, dünya fiyatlarıyla rekabet edebilecek şartlarda tedarik zinciri kurma imkânları sağlayacaktır.
Böyle bir yatırımın, İzmir’in en önemli problemlerinden biri olan istihdama pozitif yönde çok önemli katkıları olacaktır.
Farklı bir çok sektör bölgede teşekkül ettirildiğinde, maliyet ve prosedürlerin minimize edildiği; uluslar arası tedarik zincirine entegre olmuş üretime ve yatırıma dönük alt yapı hazırlanmış olacaktır.
İzmir stratejik bir konuma sahip olmasına karşın, deniz ulaşımına doğrudan bağlantılı serbest bölge, her türlü ihtiyaca cevap verebilecek büyüklükte liman, genel antrepo gibi lojistik üs konumunda yeterli alt yapıdan yoksun olması münasebetiyle özellikle iş dünyası yatırım noktasında İzmir’e mesafeli yaklaşmaktadır. Bütün bu olumsuzluğu göğüsleyip yatırım yapan firmalar ise ilave maliyetlere katlanmaktadırlar.
Deniz bağlantılı bir serbest bölge, İzmir’e ihtiyaç duyduğu yatırım iklimini getirmede önemli bir rol oynayacaktır. Bu proje için dünyanın en büyük serbest bölgeleri olan Dubai Airport Free Zone, Jebel Ali Free Zone, Şangay Waigaoqıao Free Trade Zone, Iskandar Malezya Free Zone gibi dünya devi serbest bölgelerdeki cazip teşviklerin bir adım ötesine geçecek teşvikler verme becerisini gösterebilmeliyiz. Böyle bir serbest bölge yatırımı, şüphesiz İzmir’in altın golü olacaktır.
Benzer bir adım, İzmir Sağlık Serbest Bölgesi için atılmalıdır. İki EXPO yarışında tema olarak kullandığımız “Herkes için sağlık” sloganının boş bir laftan ibaret olmadığını göstermemiz lazım. Dünyada sağlık turizmine harcanan paranın 2020 yılında 500 milyar doları bulması bekleniyor. İsviçre, Güney Afrika, Brezilya, Londra, Los Angeles ve Miami estetik mükemmellik merkezleri olarak büyük aşama kaydetti.
Bugün Dubai, Venezüella, Tayland, Jamaika ve Filipinler de bu yolda hızla ilerliyor. Bu ülkelerde hızla otel-hastaneler inşa ediliyor. Macaristan Avrupa’nın, Bangkok Asya’nın diş tedavi merkezi oldu. İzmir, sağlık serbest bölgesi şapkasıyla dünyanın en donanımlı hastane-otellerini inşa ederek bu yarışa hızla girmek durumunda.
Bunun için gerekirse Amerika’daki 3 bin 600 doktorumuzun tersine beyin göçüyle İzmir’e kazandırılması için seferberlik ilan edilmelidir. İzmir’deki tıp fakültelerinin, özel sektör temsilcilerinin, uluslararası yatırımcıların da ortak olabileceği bir sağlık serbest bölgesinin ülkemizdeki ilk örneğini İzmir’de hızla hayata geçirmek en önemli hedeflerimiz arasında yer almalıdır. Burada uygulanacak teşvik sistemi ve model ile ilgili, Sağlık Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığımız koordinasyonunda bir çalışma komisyonu kurulmasını öneriyoruz.
İzmir ekonomisi ivmelenene kadar, kentimizin, çevredeki illerle en azından eşit teşvik uygulamalarına ihtiyaç duyduğu açıktır. Bu nedenle İzmir’de yapılacak bütün yatırımlar için en az üçüncü bölge teşviki verilmesi zaruridir. Çünkü İzmir’in bir cazibe merkezi haline gelmesi, hinterlandımız olan illeri de oldukça pozitif etkileyecektir.
İzmir’in bir cazibe merkezi haline gelmesi için elbette sadece serbest bölgeler kurması yetmez. Bu yatırımları destekleyecek, kentin yaşam standardının yükselmesini sağlayacak pek çok adıma ihtiyaç var.
Müsaadenizle bu konudaki önerilerimi kısaca sıralamak isterim:
İzmir, Avrupa Kültür Başkenti adayı olmalıdır. Bu adaylık, İzmir’in EXPO seçimleriyle kaybettiği mega kent olma motivasyonunu yeniden canlandıracaktır. İzmir, bu adaylığı kaldıraç olarak kullanıp hak ettiği gibi bir kent olmaya soyunmalıdır.
Örneğin dünyanın tüm önemli heykeltıraşlarının İzmir’e davet edilip kalıcı eserler bırakmaları sağlanmalıdır. Böylece 8.500 yıllık bir tarihe sahip olup tek bir simge tarihi eser barındırmayan İzmir’in önemli bir açığı kapatılmış olur.
İzmir’e dev eğlence parkları kazandırılmalıdır. Yerli ya da yabancı, insanların İzmir’e gelmesi için vesile yaratmamız lazım. Örneğin İzmir’in Disneyland’i gölgede bırakacak bir eğlence parkı olmalı ki, üç saat uçuş mesafemizde bulunan 1.5 milyar insan kalkıp kentimize gelmek istesin.
Süper Lig’de takımlarımız olmalıdır. İzmirli girişimciler, kentin futbol kulüplerinin kısa vadede Süper Lig’e çıkması için gerekli işbirliği becerisini göstermek zorundadır. Spor, sağlıkla birlikte İzmir için teşvik edilecek önceliklerden biri yapılmalıdır.
İzmir bir gastronomi merkezi olmalıdır. Kentin bir gastronomi merkezi haline gelmesi için yatırımlara gerekirse 6. Bölge teşvikleri tanınmalıdır. Culinary Institude of America, French Culinary Institude, Le Cordon Bleu gibi dünyanın önde gelen gastronomi okullarının İzmir’e yerleşmesi bu yolla teşvik edilmelidir.
Kentte Paris’teki Rungis’e benzer bir çağdaş hal kurulmalıdır. Paris’te tek başına 12 milyar Euro ciro yapan Rungis’in benzeri bir yatırım, İzmir tarım ve hayvancılığının, yeme-içme kültürünün global ölçeğe çıkması için çok önemli bir işlev görecektir.
İzmir, uluslar arası bir tarım fuarı düzenlemelidir. Paris Uluslar arası Tarım Fuarı benzeri, genç nesillere tarım ve hayvancılığı sevdirecek bir fuar, kentin önemli bir rengi haline gelecektir.
Görüldüğü üzere İzmir’de yapacak iş çok. Bütün bu meselelerin çözümü için İzmir’e her türlü kaynak akışının hızlanması gerekiyor.
Bu yolda kent dinamiklerinin üzerine düşen çok görev var, farkındayız.
Ancak sizden de, bölgemizden biri olarak politika üretirken İstanbul odaklı değil, bütüncül kalkınma perspektifiyle adım atmanızı bekliyoruz.
Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde en büyük kentle onu takip eden kentler arasında bu kadar büyük bir hacim farkı olmadığını hepimiz biliyoruz.
Ankara’dakiler İzmir’i de en az İstanbul kadar sevmeye başladıklarında sorunlarımız çözülmeye başlamış demektir.
İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli’nin 24 Temmuz 2014 günü düzenlenen, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci'nin katıldığı “İzmir Ekonomi Zirvesi”nde yaptığı konuşmadan.