Kent ve sanat kültürü 5
Yazar: Oğuz Adanır
Ahlak dışı bir işiniz yoksa, yaptığınız işi severek ve hakkını vererek yapıyorsanız o iş size para da kazandırır, itibar da. Aynı şey bir kent için de geçerlidir. Bir kent ziyaretçilerini karşılamak konusunda iyi niyetli ve ciddi bir çaba gösteriyorsa, bu işi seve seve yapıyorsa onun sayesinde daha çok para ve itibar sahibi olmaması için bir neden yoktur.
Örneğin, İrlanda/Dublindeki Viking Müzesinde İrlandaya göç etmiş ve orada yaşamış Vikinglere ait çok az nesne olmasına karşın, ekonomisi çok gelişmemiş bir ülkede, kentin bu konuda uzun bir süre önce ciddi bir girişimde bulunduğu ve ciddi bir harcama yaptığını görmemek mümkün değil. Müze özellikle çocuklara sesleniyor. Animatörlerle birlikte oldukça eğlenceli bir şekilde başlayıp, zemin katta gerçekleştirilmiş küçük bir Viking köyünü ziyaretle süren müze gezisi sırasında sonradan yapılma gerçek boyutlarda bir Viking gemisi kopyası (kesit), cam bir paravana arkasından birkaç kattan oluşan küçük bir sit alanı ve belli sayıda kadın ziynet eşyaları vs görebiliyorsunuz (bu söylediklerim yaklaşık 8-10 yıl önceydi ama giriş ücretinde bir değişiklik olmamış çocuk 5.5 Euro, büyük 8.5 Euro).
Bir başka örnek de Avusturya/Viyanadaki Mozart Müzesidir. Klasik müziğin dahilerinden biri olan Mozartın belli bir süre yaşadığı kent merkezindeki 3-5 katlı bir bina tamamen müze haline getirilerek ziyarete açılmış. Müzenin (birkaç eşya ve nesne dışında) neredeyse bomboş olan iç mekanı çeşitli dillerdeki audio rehberlerle doldurulmaya çalışılıyor. Neredeyse hiçbir şey görmeden çıkmanın ve yalnızca Mozartın orada geçirdiği dönemle ilgili bazı bilgilere sahip olmanın bedeli bugün 10 Euro. Ancak yüz binlerce turist her yıl akın akın bu neredeyse bomboş olan binayı görmeye ve yaşam öyküsünü dinlemeye gidiyor. Hatta isterseniz bu binanın zemin katında evlenebiliyor, toplantılar düzenleyebiliyorsunuz. Bütün bunlar o tarihi yapıyı yaşatmak amacıyla yapılıyor. Bunlar gibi daha pek çok örnek verilebilir.
İzmirliler için de önemli olan yaptıkları işe inanmak ve onu sevmek olmalıdır. İzmir çapında bir kentte en az altı, yedi adet ciddi boyutlarda önemli müzeye gerek vardır. Onun dışında irili, ufaklı (bugüne kadar açılanlar hariç) pek çok başka müze de açılabilir. Örneğin, Barcelonada çok ciddi üç beş müzenin dışında onlarca ipe sapa gelmez müze bulabilirsiniz. Yalnızca Barcelonada değil, Avrupanın bütün başkentleri ve tarihi kentlerinde benzer gereksizlikte müzeler bulabilirsiniz, ancak onların da bir müşterisi olduğuna kuşku yok.
Ben İzmire yakışacak ve kentin dünya çapında bir imaj değiştirmesine yol açacak türden eserlerle ilgilenmeye çalışıyorum. Bugün İzmire hem binalarıyla hem de içerikleriyle önemli katkıda bulunacak zeytinyağı ve şarap müzeleri yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tariş, İzmir ve Ege bölgesinin zeytinyağı ve şarap üreticileri bu iş için harekete geçebilirler. Avrupa Birliği fonları, İZKA ve daha pek çok kurum bu konuda katkı sağlayabilir. Yeter ki bu işle ciddi bir şekilde ilgilenecek insanlar olsun. Bu müzelere bölgedeki antik kentlerde bulunan eskiçağ imalathanelerinin birebir kopyaları yaptırılarak konulabilir. Dünyanın en eski zeytinyağı ve şarap üretim merkezlerinden biri olan İzmir bu konuda hem Ege Bölgesinden hem de örneğin, Kıbrıs/Salamisteki antik zeytinyağı imalathanesi kalıntılarından yararlanabilir. Samostaki şarap müzesinden esinlenebilir vs vs.
Bu müzeler aynı zamanda dünya insanlarının yerel üretimin niteliği hakkında bilgi edinmesini de sağlayabilir. Her iki müze ayrı ayrı da olabilir, tek bir mekanda iki ayrı müze de olabilir. Bu müzelerde bölgenin en nitelikli zeytinyağları ve şarapları şirketlerin gerçekleştireceği promosyon amaçlı bir ambalaj sistemiyle yer alabilir. Müzelerin çok özel restoranları buradaki ürünler konusunda somut bir fikir sahibi olunmasını sağlayabilir. Bu konuda Cannes Limanının karşısında bulunan küçük adalardan birindeki Katolik manastır (LAbbaye de Lerins) rahiplerinin girişimciliği örnek alınabilir. Bağlar ve manastırın hemen yakınında ve deniz manzaralı bir restoranda yalnızca ada şarabı satılıyor. Bu şarabın Amerika ve dünyanın pek çok yerinde belli bir müşteri kitlesine sahip olduğu biliniyor ve rahipler pazarı genişletme konusunda restoranın iyi bir yöntem olduğunu düşünüyorlar.
***
İzmirin tarihi bize başka kozlara sahip olduğumuzu ve bunlardan bugüne kadar nasıl olup da yararlanmaya çalışılmadığı sorusunu sormamıza neden oluyor. Örneğin, yalnızca Yahudilerin dünyasında değil, Avrupa ve başka ülkelerde de İzmirli Sabetay önemli bir tarihi kişilik. Fransızlar İzmire kadar gelip onunla ilgili film çektiler, biz İzmirliler danışmanlık yapıp, becerebilenlerimiz filmin yalnızca seyircisi olabildi. Bugün hiç duraksamadan İzmire bir Sabetay ev-müzesi yapılmasının şart olduğunu söylüyoruz. İkiçeşmelikteki o eski doku içinde yeri bilinen bu evin çevresi açılıp, temizlenerek güzel bir müze haline getirilmelidir. İzmirde binlerce yıllık bir geçmişe sahip Yahudi kültürünün tüm örnekleri burada sergilenmelidir.
Sabetaydan daha önemli bir kişi varsa o da Hıristiyanlık dünyasının 13. Havarisidir. Aziz Polikarp da İzmirlidir. Araştırmalara göre şehit olmasına İzmirli Yahudiler neden olmuştur. Hakkında pek az şey bilinmekle birlikte, özellikle öldürülme süreci oldukça ilginç olan (en azından sinematografik özellikler taşıdığı söylenebilir) bu tarihi kişilik hakkında bir mekan oluşturulmaması anlaşılacak bir durum değildir. Sayın Yaşar Ürük Kent Yaşamdaki yazılarından birinde bu konuya değindi. Hiç kuşkusuz arkeologlar ve uzmanlar Polikarpın şehit düştüğü yer hakkında yaklaşık bir fikir verebilecek durumdadırlar. Biraz zorlanırsam sanırım ben bile bir yer gösterebilirim. Yine eski yerleşim merkezinde açılacak park büyüklüğünde bir alanın ortasına çok güzel ve heybetli bir anıt yerleştirilebilir. Öldürülme süreci büyük tunçtan on, on iki levhayla resmedilebilir. Anıt altına yaşam öyküsü kazınabilir. Portekiz/Fatimada yalnızca bir söylenti bugün hala yılda beş milyon civarında insanın o küçük kasabada hacı olmaya gitmesine yol açıyor. İnsanın İsanın İzmirli havarisi neler yapmaz diyeceği geliyor. Ziyaretçilere bu tarihi kişiliklerle ilgili filmler, araştırmaların sonuçları ve daha pek çok sunulabilir.
İzmirlilerin sekiz bin yıllık bir geçmişten söz edip bu geçmişten en kısa süre içinde kurtulmaya çalışıp, ona ait hemen hiçbir şeyi değerlendirmemeleri konusunda pek çok şey söylenebilir, dolayısıyla sevdiklerini söyledikleri kentlerinin geleceğiyle birlikte gelecek kuşakları da pek de fazla dert edinip, düşünmeyen bu İzmirlilere bizim de söyleyecek bir sözümüz olamaz.