Kent ve sanat kültürü 4
Yazar: Oğuz Adanır
İnsanlarımızın büyük bir çoğunluğunun tarihi ören yerlerine, müzelere gitmekten, gezmekten pek hoşlanmadıklarını bile bile neden müzeler üzerinde ısrarla durduğumu açıklamaya çalışayım. Yalnızca ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde insanlar tarihi ören yerleri ve müzeleri genellikle geçmişte kalmış, anlamını yitirmiş, kendilerine bir faydası olmayacak can sıkıcı anıtlar, binalar, ölü kültürün eserleri, eşyaları ve nesneleriyle dolu mekânlar olarak algılamaktadırlar. Kimi bakımsız müzelerin insanda bu türden bir izlenim bıraktığı söylenebilir, ancak günümüz dünyasında bu türden müzelerin sayısı giderek azalmaktadır.
Eşimle birlikte yurt içi yurt dışı yılda en az yirmi ila kırk dolayında müze gezen insanlar olarak buralarda nelerin peşinde koştuğumuzu ve neler bulduğumuzu söyleyeyim. Müzeler yalnızca bir toplumun geçmişi değil bugünü hakkında da bilgi sahibi olmamızı sağlayan ilginç mekânlardır. Hiç tanımadığımız toplumların müzelerini özellikle ziyaret ederiz. Çünkü bu toplumları en kısa yoldan tanımanın yolunun müzelerden geçtiğini düşünürüz. Müzeler bir insana diğer insanların bilinç düzeyi, kafa ya da düşünce yapısı, disiplin anlayışları, vahşilikleri, yetenekleri, el becerileri, yaratıcılıkları, lüks, gösteriş, şatafat düşkünlükleri ve daha pek çok konuda nesneler, tablolar, heykeller, eşyalar, oyuncaklar vs şeklinde özetlenmiş doğrudan birebir bilgiler sunar. Örneğin, Stockholmdeki Nordiska, Amsterdamdaki Rijk, Berlindeki Ulusal Tarih, Viyanadaki Arsenal bu türden müzelerdir. Bu türden müzeler sizin o topluma karşı duyacağınız gerçek anlamdaki saygının düzeyini belirleyen yerlerdir.
Müzelerde karşılaştığınız toplumun torunlarıyla dışarıda karşılaştığınızda nasıl insanlar oldukları konusunda yaklaşık bir fikriniz olur ve bu insanlarla ilişki kurmanız, onlarla anlaşmanız biraz daha kolay olur. Müzeler dışında yaşayan güncel toplumun düşünce yapısı ya da zihniyetinin belli unsurlarının geçmişten izler taşıdığına tanık olursunuz. Böylelikle geçmiş ve güncel arasında görece daha kolay ilişkiler kurarsınız.
***
Ülkemize gelen pek çok turistin de bizim gibi düşündüğüne ve o ülkeyi tanımanın en kısa yolunun müze ziyaretinden geçtiğini bildiklerine eminiz. Bu yüzden kendimiz için olmasa bile konuklarımızın işini kolaylaştırma adına ciddi ve önemli müzeler oluşturmak bizim için bir görev olmalıdır. Örneğin, Venedikliler daha 15 16. yüzyıllardan başlayarak Anadolu halılarını İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerine taşımışlardır. Bu halıların bir kısmı Holbein, Lotto gibi ressamlar tarafından resmedildiğinden daha sonraki yüzyıllarda Holbein, Lotto halıları olarak adlandırılmışlardır. 1860lardan başlayarak İzmirli Frenk, Levanten tüccarlar İzmir adı altında Uşak, Gördes, Kula ve Anadolunun pek çok yerinde dokunmuş halıları Avrupa ve Amerikaya ihraç etmeye başlamışlardır. 1900ların başında kurulan Şark Halı Kumpanyası belki de Ege ve Anadolunun pek çok yerinde dokunmuş milyonlarca halıyı bu ülkelere göndermiş ancak 1929 yılında ABDde başlayıp dünyayı etkileyen ekonomik bunalım sonucu şirket Türkiyedeki faaliyetlerine son vermiştir. Buna karşın 1960lardan itibaren ülkeye gelen Avrupalı ve Amerikalı turistler büyük miktarlarda halı alımını sürdürmüşler ve bu ülkelerin başkentleri ve diğer kentlerinde irili ufaklı halı - kilim mağazaları açılmıştır.
Görüldüğü gibi başta pek çok Avrupa ülkesi olmak üzere ABDde İzmirden ihraç yoluyla giden ve oralarda (İran ve Çin halıcılığıyla birlikte) yerleşik bir kültür oluşmasına neden olan sayısı milyonları aşmış halı ve kilim bu konuda bir şeyler yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Tıpkı İzmirin sultaniye üzümü, inciri ve pamuğu gibi halıları da dünya çapında bir tanınırlığa sahiptir. Bunun bir müzeye dönüşmesini sağlayacak pek çok veri de bizzat bu ülkeler tarafından hizmetimize sunulmuş halde beklemektedir. Macaristan Budapeşteden, New York Metropolitan müzesine kadar sayısız Avrupa ve pek çok Amerikan müzesinde halı ya da kilim bölümlerine rastlanmaktadır. İşte yeni müzecilik anlayışının anahtarı budur. Başka bir deyişle dünyanın değişik ülkelerinde aynı ya da benzer konulardaki eserleri bünyelerinde barındıran müzeler birbirleriyle ilişkiye geçerek ortak geçici sergiler hazırlamakta ve konuyla ilgilenen insanları bu eserlerin peşinde koşturmakta ve herkesin karlı çıkacağı bir ziyaret süreci oluşturmaya çalışmaktadırlar.
İzmire de dünyanın en büyük ve önemli halı, kilim, tekstil ürünleri müzesi yakışır. Bu müzede başta Ege halı ve kilimleri olmak üzere tüm Anadoluda dokunmuş her türlü halı ve kilim örnekleri yer almalı olmayanlar dokutularak sergilenmelidir. Ancak bu müzenin belki de en önemli bölümlerinden biri Avrupalı ziyaretçiler için gerçekleştirilmelidir. Bugün yüzlerce Avrupa müzesinde, sarayında vs sergilenen XV. ve özellikle XVI., XVII. ve XVIII. yüzyıllarda (Lotto ve Holbeinın dışında çok sayıda önemli Avrupalı usta ressamlar tarafından) yapılmış tablolarda belki de binden fazla İzmirden gitmiş halı kralların tahtları altında, üstünde, kiliselerin çeşitli bölümlerinde, saraylarda, konaklarda, tacirlerin masaları üstünde vs resmedilmiştir. Bunların uzmanlar tarafından belli ölçütler (ülke nüfusları, her yüzyıldan en önemli ressamlar, olabildiğince çok sayıda ülke, vs) çerçevesinde belirlenecek en önemlilerinin birebir kopyaları gerek bulundukları müzelere sipariş edilerek, gerek yerli ressamlara vs yaptırılarak İzmir Halı - Kilim müzesinde sergilenmelidir. Doğal olarak o tablolarda yer alan halıların bulunursa o yüzyıldan kalma birebir özgün örneği, bulunmazsa yeniden üretilmiş örneği o tablonun yanında yer almalıdır.
Başka bir deyişle bütün Avrupalı ziyaretçiler bütün Avrupa ülkelerindeki önemli tabloların bir örneğiyle İzmirde karşılaşmanın yanı sıra o tabloda yer alan halıyı da karşısında görmelidir. Bu müze yalnızca dünyanın en önemli halı - kilim müzesi değil, aynı zamanda dünyadaki en önemli eski halı - kilim onarım merkezi olmalıdır. Bu müze aynı zamanda İzmir ve çevresinde nitelikli halı dokuyan insanlara, kooperatiflere iş imkânları sağlamalıdır. Yalnızca müze için üretilecekler değil, müzeyi ziyaret edenlerin talep etmesi durumunda müzedeki tüm halıların kopyalarını üretip bu kişilere satabilecek bir örgütlenme gerekmektedir.
Bu müzede dünyada halı - kilimle ilgili basılmış ve basılmakta olan tüm kitaplar yer almalı, bu konuda üretilmiş bütün belgesel filmler arşivlenmelidir. Bu müze gerek Avrupa gerekse dünyanın diğer bölgelerindeki benzer dokuma ürünleri sergileyen müzeleriyle ilişkiye geçerek değişik ülkelerde üretilmiş benzer ürünlerin örneklerini onlarla ortaklaşa gerçekleştireceği geçici sergilerle sunmalı ve o ülkelerde sergilenmek üzere müze içinde sergilenenlerin dışında ikinci bir koleksiyona sahip olmalıdır. Şu anda aklıma gelmeyen başka şeyler de bu müze tarafından gerçekleştirilebilir.
Unutulmaması gereken bir başka nokta da günümüzde inşa edilen müzelerin görece sıra dışı mimari tasarımlara benzeme zorunluluğudur. Louvre, British Museum, Berlin müzelerinin önemli bir bölümü, Metropolitan vs müzelerinin tarihi klasik yapılarını değiştirebilmek artık olanaksız ve gereksiz. Zira sahip oldukları eserler paha biçilemeyecek kadar önemli. Buna karşın yeni yapılan önemli müzelerin önlerinden geçen insanları baştan çıkartıp içine girmeye itecek bir mimariye sahip olmaları bu kurumlar açısından önemli bir avantaj olarak kabul ediliyor. Bu yüzden İzmir halı - kilim müzesinin sıra dışı yerel unsurlarla donanmış ultramodern bir binaya benzemesinde şahsen bir sakınca görmüyorum.
Böyle bir binaya turistlerin akın akın girdiğini gören yerlilerin de zaman içinde böyle bir müzeyi ziyarete gideceğine eminim. Yeter ki müzelere hak ettikleri önemi verelim, yeterli ilgiyi gösterelim. Bu türden müzeleri ziyaret edecek yabancılar da başta söylediğim gibi ülkemiz kadınının, genç kızlarının yaratıcılığı, üretkenliği, sabrı, yeteneği, ülke insanın gösteriş, lüks tutkusu vs ile ilgili bilgi sahibi olabileceklerdir.
Bir dünya kenti olmak isteyen İzmirin tarihinden, bu tarihin kendisine sunduğu olağanüstü avantajlardan yararlanmayı bilmesi gerekir. Uyuyan bir güzele benzeyen İzmiri kim uyandıracak?