Modern demokrasiler ve gerçek demokrasi 2
Yazar: Oğuz Adanır
Modern demokrasilerin ortaya çıkış ve olgunlaşma süreçlerini iyice irdelemeden güncel çözümler üretebilmek ve gerçek bir demokrasinin nasıl biçimlenebileceğinden söz edebilmek o kadar kolay bir iş değildir.
Batı Avrupa, ABD ve ardından ortaya çıkan diğer Avrupa ülkelerine bakıldığında ulusal burjuvazilerin modern demokrasinin temel unsuru olduğu görülmektedir. Burjuvaziden yoksun bir ülkede sözcüğün gerçek anlamında demokrasiye benzer bir yapılanmayla karşılaşmak neredeyse olanaksız gibidir. Örneğin, son yüzyılda Avrupa ve Amerika dışında kalan ülkelerden kaçında modern demokrasilere benzer demokrasiler oluşturulmuştur?
Bizim gibi ülkelerde burjuvazi kavramı artık sahip olduğu o olumsuz yan anlamlardan kurtarılmalı, arındırılmalı ve sahip olması gereken yere oturtulmalıdır. Sombart gibi 20. Yüzyıl başlarında bir burjuva tarihi yazmış yazar, kapitalistlerle burjuvaların birbirlerine karıştırılmaması gerektiğini, her burjuva kapitalist olmadığı gibi her kapitalist de burjuva değildir demektedir. Maddi Uygarlık ya da diğer adıyla evrensel kapitalizmin en kapsamlı tarihsel yorumunu yapan Fernand Braudel de her gün gazetemi aldığım gazete bayisi, kasap, bakkal vs kapitalist sistem içinde yer alan ancak kapitalist olmayan unsurlardır demektedir. Bu insanlar kapitalizmden önce de vardı, sonra da olabilirler.
Her iki yazar da kapitalistin çok büyük sermayelerle oynayan, çok büyük miktarlarda mal alım satımı yapan insanlar olduğu konusunda görüş birliği içindedirler. Hatta Braudel son değerlendirmede her kapitalistin ahlaksız olarak değerlendirilmesinin yanlışlığından söz etmektedir.
Sombart burjuvayı erdemleri, ahlak anlayışı, akıl, bilinç, kültür vs gibi unsurlar üzerinden değerlendirmektedir. Fernand Braudel ise burjuvaziden yoksun bir kapitalizm düşlemekte zorlanmaktadır. Özet olarak burjuvazi bu toplumlarda itici bir güç, bir denge unsuru olmuştur. Daha önceki Eski Düzende monarşi, aristokrasi ve halk arasında bir tampon görevi yapan ulusal burjuvazi ekonomik gücü eline geçirince, politik güce de yön verme görevini yüklenmiştir.
Aydınlanma, sanayileşme ya da teknoloji üretme ve geliştirme, özetle modern demokrasinin anahtarı ulusal burjuvazidir. Günümüzde ulusal bir burjuvaziye sahip olmayan bir dünya ülkesi neden modern demokrasilerin standartlarına sahip olamamaktadır?
Doğal olarak ulusal burjuvaziler yanılgıya düşmüşler, yanlışlar yapmışlar, hatta suç işlemişlerdir. Ancak burjuvaziyi tek bir blok olarak almak son derece yanlıştır. Her topluluk gibi burjuvazi de kendi içinde birçok kesime ayrılmıştır.
Örneğin, Fransada burjuvazi ve demokrasi ilişkilerine bakacak olursak şöyle bir durumla karşılaşırız. 1789 Devriminden sonra demokrasi arayışı içine giren burjuvazinin pek çok engelle karşılaşıp, bunların bir kısmını kan akıtarak, bir kısmını başka yöntemlerle çözdüğü söylenebilir. Örneğin, devrim öncesindeki meclis seçimlerinde yalnızca belli bir vergiyi ödeyenler seçme ve seçilme hakkına sahip olup otuz milyon dolayında bir nüfusun yaşadığı bu ülkede yalnızca 100 bin dolayında yurttaş bu seçme ve seçilme hakkına sahip olmuştur.
Bu durumun devam etmesi halinde iktidarı her an elinden kaçırabileceğini anlayan burjuvazi 1831 yılında seçen ve seçilen sayısını 160 bin daha sonraysa o vergiyi hızla azaltarak milyonlara çıkartmıştır. Bir bakıma demokrasi ve demokratik yöntemlere başvuru kaçınılmaz olmuştur. Demokrasiye halkı ortak etmeme durumunda aristokratların iktidarı yeniden ele geçirme olasılığı vardı. Tarihsel-toplumsal koşullar ve evrensel konjonktür ulusal burjuvazileri mevcut düzeni bir daha geriye dönüşü mümkün olmayacak bir şekilde değiştirmeye itmiştir. Bunun akıl, mantık, ahlaki değerler üstüne oturan bir karar olduğu herhalde yadsınamaz. Zaten bu kırılgan demokratik cumhuriyet 180 yıllık bir süre içinde Fransada dört kez gitmiş ve beşincide (1959) kalıcı bir görünüm kazanmıştır.
Fransada burjuvazinin bölünmüşlüğü, dağınıklığı pek çok bilimsel çalışmanın konusu olmuştur. Ancak biz burada modern demokrasilerin ortaya çıkış süreçleriyle ilgilendiğimizden yeni çalışmalardan biri sayılabilecek Bayan Daumardın (1991) metninden yararlanacağız. Bu kitapta burjuvanın tanımlanması güç, bulanık bir terim olduğu söylendikten sonra önemli sözlükler ve önemli düşünürlerin burjuva, burjuvazi tanım ya da açıklamalarına yer verilmektedir. Bütün bu tanım ve açıklamalarda ön plana en çok çıkan iki kavram haklar ve görevlerdir.
Ulusun beyni olarak değerlendirilen burjuvalar 19. Yüzyılda oluşturdukları ulusal boyuttaki burjuva dernekleri konfederasyonu aracılığıyla son yüzyıl içinde korkunç sefil yaşam koşulları altında yaşayan halkın ancak kendileri tarafından sırtlanıp, desteklenmesiyle ülkenin bu bataktan kurtulup, düze çıkabileceğini söylemişlerdir. Hatta bu görevi başaracaklarına dair yemin etmişlerdir. Bugün sonuçlara bakıldığında bir bakıma bu görevi başardıkları söylenebilir.
Modern demokrasilerin ilk adresleri olan toplumlar günümüz koşullarında değerlendirildiğinde ortaya başka türlü sorunlar ve sonuçlar çıkmaktadır ki, bu yazı dizimizde bu konulara da değineceğiz.