Modern demokrasiler ve dini inançlar 10
Yazar: Oğuz Adanır
Geleneksel toplumlara özgü değerler modern toplumlara özgü değerlerin yerini alabilir mi, ya da modern demokratik toplumlara özgü değerler geleneksel değerlerin yerini alabilir mi? Sorunun birinci kısmına yaşam biçimi büyük ölçüde değişen yani inanç/duygu ağırlıklı bir evrenden akıl/düşünce ağırlıklı bir evrene geçiş yapan geleneksel toplumların değerlerinde de bir takım değişiklikler olması kaçınılmazdır dolayısıyla istisnalar hariç alamazlar yanıtı verilebilir. Tersi konusunda onlarca modern demokratik ülkedeki uygulamalar örnek olarak gösterilebilir.
İnanç/duygu ağırlıklı bir evren akıldan, düşünceden yoksun olmadığı gibi akıl/düşünce ağırlıklı bir evren de inanç ve duygudan yoksun değildir; birincide baskın, belirleyici olan inanç/duygu iken ikincide baskın, belirleyici olan akıl/düşüncedir.
Örneğin sanayileşen ve bilimsel, teknolojik bir kültürel, toplumsal yapılanmaya boyun eğen modern ülkelerin yurttaşları zaman içinde maddi yaşamın dayatmaları karşısında bazı adet ve alışkanlıklarını değiştirmek durumunda kalmışlardır. Bugün bile modern toplumların birçoğunda insanların belli bir kısmı inançlarına bağlı olmayı sürdürmekle birlikte kimi akılcı önlemleri onaylamışlar ve yaşama geçmelerini sağlamışlardır.
Örneğin, giderek kalabalıklaşan yüz binlerce, hatta milyonlarca insanın yaşadığı büyük kentlerde gürültü ve değişik nedenlerle uyuma zorluğu çeken bebek, çocuk, genç, yaşlı insanlarla hastalar, yirmi dört saate ulaşan çalışma düzeniyle birlikte hekimler, cerrahlar ve diğer sağlık personeli, uçak pilotları, polis, itfaiye çalışanları, otobüs, kamyon şoförleri, tren kondüktörleri vs gibi doğrudan insan yaşamı ve sağlığıyla ilgili alanlarda çalışan yurttaşlarla; doğrudan insan yaşamı ve sağlığıyla ilgili olmasa yine durmadan değişen gece ve gündüz vardiyalarına boyun eğerek çalışan insan sayısı, turizm vs nedeniyle kilise çanları gümbür gümbür öttürülmekten vazgeçilmiş, kimi yerlerde boyutları küçültülüp üç, beş metre öteden duyulabilecek bir hale getirilmiş, kimi yerlerde tamamen durdurulup yalnızca Noel ve Paskalya dönemlerinde çalınmaya başlanmış, kimi yerlerdeyse sesi kısılmış ve çalınma süresi büyük ölçüde kısaltılmış ve çevrenin olabildiğince az rahatsız edilmesi amaçlanmıştır.
Modern düşünce bu uygulamayı neredeyse hiç sorunsuz bir şekilde onaylamıştır. Çünkü yüzlerce yıllık geçmişi olan çan çalma ritüelinde bir değişiklik yapmanın çağdaş dünyanın inançlı insanlarının inanç düzeyinde herhangi bir değişime yol açamayacağını ve demokratik haklar çerçevesinde bu uygulamaya başvurulmasında bir sakınca olamayacağını akılcı bir yaklaşımla kabul etmiştir. Örneğin, Avustralyada her türlü din, mezhep ya da tarikatın inanç nedeniyle çevreyi rahatsız etmesi engellendiğinden çan sesi ya da ezan sesiyle karşılaşılmamaktadır. Modernleşmek isteyen ve ileri demokrasiden söz eden bir toplumun da bu türden değişimlere açık ve hazır olmasında yarar vardır.
Metafizik düşünce sonsuz bir yaşam süresine sahip Tanrının maddi ya da fiziksel gereksinimlerinden asla söz etmez. Buna karşın Tanrının yarattığı varlıklar olarak insanların değişik fiziksel, biyolojik, maddi ve psikolojik gereksinimleri vardır. Dolayısıyla inançlarla ilgili kimi ritüeller maddi yaşamı olumsuz denilebilecek bir şekilde etkilediğinde ve toplumsal yaşam demokrasi gibi akılcı bir rejime boyun eğdiğinde dini bir inanca sahip olmayanların yanı sıra yukarıda sözü edilen tüm diğer gruplar açıklanan nedenlerden dolayı inançlı insanlardan demokratik haklarına saygı göstermelerini bekleyebilirler, isteyebilirler. Modern demokratik bir toplumda tüm bireyler eşit haklara sahipse inançlı olduklarını söyleyenlerin diğerlerinden daha çok demokratik hakka sahip olmaları söz konusu olamaz. Günümüzde demokratik haklarına saygı gösterilmesini isteyen yurttaşlar okuma yazma oranının yüksekliğinden başlayıp ayarlanan saatler, cep telefonları, tabletler, bilgisayarlar, televizyonlar, radyolar, istendiği takdirde telefonla uyarılma gibi olanaklara sahip olunduğunu ileri sürerek bu ülkede bir arada yaşadıkları inançlı insanların dini yükümlülüklerini yerine getirme konusunda belli özverilerde bulunmasını isteyebilir.
Örneğin, Peygamber döneminde var olmayan ve yaklaşık bin beş yüz yıl boyunca İslam dünyasında görülmeyen mikrofon-hoparlörle ezan okuma değişikliği nasıl 20. Yüzyılda yaşam koşulları nedeniyle kabul gördüyse, 21. Yüzyılda yukarıda sayılan gerekçeler doğrultusunda artık tamamen değişmiş yaşam koşulları nedeniyle yeni bir uygulamaya gidilip bu duygudan yoksun mekanik sesli ezan uygulamasına son verilerek, toplumsal huzur ve barışın sağlanması adına yeniden müezzinlerin doğal seslerine dönülebilir ya da çevreyi rahatsız etmeyecek bir ses düzeyine indirgenebilir. Demokrasiler tek bir yurttaşın haklarına bile saygı gösterecek kadar insani ve duyarlı yönetim biçimleridir.
Öte yandan yine geleneksel toplum alışkanlıkları arasında sayılabilecek mahalle sokaklarında sünnet, nişan, düğün, konser gibi geleneksel (başkaları için işkenceye dönüşen) eğlencelere artık bir son verilmesi ve belediyelerin vatandaşa toplu halde eğlenebilmesi için çağdaş bir mekân üreterek ücretsiz ya da çok küçük bir ücretle sunması gerekmektedir. Çağdaş demokratik yaşam sözle değil, uygulamayla var olur. Can çekişen, çok yaşlı ya da çok hasta, gürültüden çok rahatsız olan insanların ortasında insanların eğlenebilmeleri vicdan kavramından yoksun olduklarını göstermez mi? Modern demokrasilerde bu türden konularda yurttaşlar birbirlerinin haklarına herhangi bir uyarıya gerek kalmadan saygı duyarlar.
Örneğin, ülkemizde küçük bir köyde bir yaz mevsiminde birkaç düğünden fazlası olmazken büyük kentlerde aylarca durmak bilmeyen davul zurna, klakson sesleri, kulakları sağır eden bir müzik anlayışı artık dur denilmesi gereken bir düzeye ulaşmıştır. Ancak gerçek anlamda demokratik bir kültür, duyarlılık ve düşünce bu türden gelişmelere izin verebilir, dogmatik bir kafa yapısından böyle girişimler doğal olarak beklenemez.