Yalakalığa övgü!
Yazar: Oğuz Adanır
Eskiden kralların, sultanların, padişahların, çarların vs. dalkavukları olup, herkes bunları tanırdı. Dünya değişince modern ya da modernleşmeye çalışan toplumlarda bu olgu daha gelişmiş ve dolaylı bir görünüm aldı.
Gerçeği söylemek gerekirse yalakalık konusunda yeryüzünün hiçbir ülkesinde sanırım nesnel, bilimsel ölçütlere boyun eğen toplumbilimsel ya da sosyo-psikolojik bir araştırma yapılamaz, çünkü yalakalık yapanların temel özelliklerinden biri yaptıkları yalakalığı kesinlikle inkar etmektir. Öyleyse geriye J. Baudrillardın önerdiği patafizik ya da düşsel çözümler bilimine başvurmaktan başka bir seçenek kalmamaktadır.
Yalakalık hangi toplumsal koşullarda ortaya çıkar, nasıl gelişip, yaygınlaşır? Nitelikli bir yalaka olmanın bir yolu, yöntemi var mıdır? Nitelikli bir yalaka olmak isteyen biri hangi kişisel özelliklere sahip olmalıdır? Kişiler neden ve kime/kimlere yalakalık yapmak isterler? Özel bir yalaka tipi var mıdır, insan yalakalık yapmaktan zevk alır mı, vb daha pek çok soru sorulabilir? Biz en azından sorduğumuz soruları kısaca yanıtlamaya çalışabiliriz.
Yalakalık evrensel nitelikte bir olgu olup tüm toplumsal yapılanmalarda ve özellikle iktidar öznesi (bu özne bir politikacı olabileceği gibi, çok zengin bir iş adamı, çok ünlü bir düşünür ya da sanatçı, önemli bir toplumsal konuma sahip çok önemli bir büyük kulüp başkanı, vs- bir yönetici vb. de olabilir) konumundaki kişilere yönelik genellikle kişisel çıkarlara odaklanmış (bu iş çıkar peşinde koşma, sahip olunanların zarar görmesini engelleme ya da yitirmekten korkma; özlenen bir itibar, saygınlık, iktidar sahibi öznenin gücünden yararlanmak ve çevreye o gücün bir parçası olduğunu göstermek ve kendi çapında bir iktidar alanı oluşturmak gibi nedenlerden ya da kitlelere, kolektif bir güce yönelik de olabilir, vs) ikiyüzlü bir davranış, tutum şeklinde özetlenebilir. Bizim üstünde durmaya çalışacağımız daha çok politik ve ekonomik öznelere yönelik olandır. Her türlü toplumsal koşulda yalakalık yapılabilir, bu konuda bilinen bir sınırlandırma yoktur, çünkü yalakalık ancak her türlü ahlaki ölçüt ve normun yadsınmasıyla mümkün olabilir.
Yalakalığın gelişip, yaygınlaşması olsa olsa toplumsal ahlak anlayışının erozyona uğradığı dönemlerde mümkün olabilir.
Nitelikli yalaka olmanın bir yolu, yöntemi olup olmadığını bilmemekle birlikte mevcut örneklerden yola çıkarak mantıksal bir akıl yürütme yöntemiyle iktidar öznesine mümkün olduğunca hissettirilmeden ama aynı zamanda hissetmesi sağlanarak (yalakalık çelişkilerle dolu bir yoldur!), yani özneyi sahip olmadığı nitelikler ve özellikler konusunda ikna etme, her şeyi kolaylıkla başarabilen sıra dışı bir insan olarak hissettirme yöntemlerine başvurulabilir. Bu özne genellikle başarısızlıkların hiçbirinin onun eseri olmadığının kanıtlanmasını bekler!
İktidar öznesi bir yandan eşi benzeri olmayan bir varlık olduğuna inandırılmaya çalışılırken, diğer yandan da kendisine yönelik göstermelik bir eleştiri yapılabilir, ancak kişi bu eleştiriyi kendi adına değil sahip olduğu konum gereği kitleler, tüketiciler, izleyiciler, vs. adına yaptığı gibi bir izlenim yaratmaya çalışabilir! Bu durumda zaten öznenin de bildiği ya da öngördüğü öneriler ve tavsiyeleri sıralayan kişi arkasını kolektif bir güce dayamak isteyebilir. Böylelikle hem kolektif çıkarlar korunuyormuş gibi yapılır hem de gerçekten özneye destek olunduğu gibi bir izlenim yaratılmaya çalışılır. Başarılı olduğunu düşünen bir yalaka genellikle herkesi kandırabileceğine inanacak kadar zeki biridir!
Nitelikli bir yalaka olmak için yine mevcut örneklere bakarak dış görünüm itibarıyla tüm etik ve ahlaki ilkelere boyun eğiyormuş gibi yapmak, ancak diğerleri ya da kalabalıkların ulaşamayacağı yerlerde ya da ulaşamayacağı mecralar aracılığıyla iktidar öznesini kendisine tam bir sadakatle bağlandığına ikna ederek kusursuz bir ikiyüzlülük örneği sergilemek gerekmektedir. Başka bir deyişle ahlak kavramını tamamıyla yadsımak ve sanki böyle bir kavram asla var olmamış gibi davranmak gerekmektedir.
Kişilerin büyük çoğunlukla kendi çıkarları ya da asıl hizmet ettikleri kişi, kuruluş, kurumun çıkarları adına yalakalık yaptıkları, karşı taraftan belli konularda bir şeyler bekledikleri için böyle davrandıkları tüm dünyadaki örnekler tarafından tekrar tekrar doğrulanmış bir olgudur.
Peki kişilerin kendi çıkarları için yalakalık yapması yanlış mıdır? Hiç kuşkusuz istisnalar kaideyi bozmaz ya da yalnızca kişisel çıkarlara indirgenmiş bir dünyada görece yanlış bir davranış gibi görülmeyebilir. Buna karşın yalnızca kişisel çıkarlardan ibaret olmayan bir dünya ve özellikle de kamusal sorumluluk gerektiren konumlarda bulunan insanların kişisel ya da özel çıkarlara ağırlık vermesi ahlaki bir zafiyettir. Ancak toplumlarda genellikle bu türden bir ahlaki zafiyet yasal bir yaptırımla karşılaşmaz; böyle bir durumda yani yalakalık konusunda kişi başarısızlığa uğradığında ait olduğu topluluğun gözünde itibarını, prestijini yitirmekte ve alabileceği tek ceza manevi olabilmektedir. Dolayısıyla bir yalakalık dozundan söz edebilmek olanaksızdır, zira yalakalığın azı ve çoğu arasında bir fark yoktur.
*
18. Yüzyıl püriten İngiliz toplumunu gözlemleyerek Arılar Masalını yazan Georges Mandeville gelişme ve kalkınmanın kökeninde günahkarlık ve ahlaksızlığın bulunduğunu söylemektedir ki, bu da yukarıda yalakalığın gelişmesiyle ilgili düşüncemizi doğrular niteliktedir. Mandevillein tespiti günümüz Türkiyesi için ne kadar geçerlidir? Kişisel çıkarlar adına kamusal ya da toplumsal çıkarların görmezden gelinmesi, yok sayılması demokratik ilkelere en ters düşen yaklaşım biçimlerinden biri olup herhalde yalakalığın gelişmesinde çok önemli bir rol oynamıştır.
Özel bir yalaka tipi var mıdır sorusuna politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel evrene ait yalaka tipleri olabileceğini ancak bu sıralamanın uzun bir gözlem dönemini zorunlu kılıp, kuşaktan kuşağa değişikliğe uğrayabileceğini söyleyebiliriz.
Kişi yalakalık yapmaktan zevk alabilir mi sorusunaysa ahlak kavramından yoksun kişilerin çevrelerindeki insanları kandırmaktan büyük bir zevk alabilecekleri yanıtı verilebilir. İstenilen hedefe varıldığında, amaca ulaşıldığında kişi ahlakı değil, zekası sayesinde bu noktaya geldiğini ve ahlakın genelde salaklar için gerekli bir kural olduğunu düşünebilir.
Tabii bütün yalakaların başarılı olmaları söz konusu değildir, zira çok sayıda yalakalık heveslisinin bu işi eline yüzüne bulaştırdığı söylenebilir. Beceriksiz, kötü yalakaların sayısının çok olmasının nedenlerinden biri acaba ahlak kavramından yeterince kopamamış olmaları mı yoksa aptallıkları mıdır?
Türkiyede yalakalığın son on yılıyla ilgili olarak yaşamın her alanında patafizik nitelikte de olsa araştırmalar yapılması gerekir. Haziran (2013) ayında ülke boyutunda yaşanan toplumsal çalkantıya bakıldığında yalakalık dünyası son on yıl boyunca toplumun egemenlik altına alınması konusunda harcadığı büyük çaba sonucunda ulaşılan toplumsal, politik, kültürel sonuçlar arasındaki inanılmaz tezatlık yüzünden neye uğradığını şaşırmış gibidir.
Sonuç olarak içinde yaşadıkları toplumsal evreni kendi arzuladıkları doğrultuda değiştirmeye çabalayan yalakalar ve yalakalık dünyasından vazgeçmek olanaksız bir hale gelmiş gibidir. Zira onlar sayesinde toplum daha güçlü ve sağlıklı tepkiler verebilmekte ve sahip olduğu gücün bilincine varmaktadır. Bu yüzden yaşasın yalakalar ve yalakalık!