İlkelliğin saltanatı
Yazar: Haluk Işık
Adalet yalnızca mahkeme değildir. Hukuk yalnızca kitapta yazmaz. Bir insanın kalbinde ve beyninde, bir ülkenin sokaklarında soluk alıp vermiyorsa, lafügüzaftan öteye gitmez bu kavramlar. Çoklu standart devreye girmişse, sistem önce oralardan kanamaya başlamışsa, işte bu yüzden herkes kendi adaletini sağlamaya ve kendi hukukunu yaratmaya çalışıyorsa, kapatın ışıkları.
Hırsızlığın kılıfı nasıl ki inanç olamazsa, kadın öldürmenin gerekçesi nasıl ki delikanlılık olamazsa, ceberrutluk nasıl ki makamın, mevkinin, üniformanın icabı sayılamazsa, adalet ve hukukun ölçütü de, “Bendense yoktur beis, benden değilse boynunun vurulması caiz” olamaz.
Adalet ve hukuk, beğenmediklerinin başlarına gelenlere dair yakınmalarına kulak asmazken, bir gün senin başına bir şey geldiğinde, o yakınmaların tıpkıbasımlarıyla ağlaşarak, gülünç ve acınası hale düşmek değildir.
Soruverirler, baklava çaldığı için yıllara mahkum edilen çocukları. Döve döve öldürülen Metin Göktepe’yi sorarlar örneğin. Aylardır uyanıp gülümsemesi için dua edilen Berkin’i sorarlar. Örnekleri uzatmanın yeri ve gereği var mıdır? Bir ülkenin bu kadar soru biriktirmesi, adalet ve hukuk algısının, ilkelliğe kurban gitmesinin kanıtından başka bir şey değildir.
İşte bu sonuçta, birbirinin yüzüne bakmaktansa, tribünlere çekilip sahada olup biteni izleyen, aklı ve vicdanı kullanmayı düşünmeden yalnızca tezahürat yapan Collesium Ahalisine dönüşür toplum. Yorulduğu ya da arenadaki kapışmalara ara verildiği zaman dağıtılacak nevaleyi bekler. Bilmez ki, boğazına bir şeyler girerken, cebinden emeği, ruhundan vicdanı, beyninden insanlığı çalınmaktadır.
Artık onu ilgilendirmez hiçbir şey. Sekiz yaşındaki bir çocuk nasıl fırlatılır bir yaratığın yatağına, nasıl önce ruhu, sonra bedeni parçalanarak ölür, sormaz. Hayatı ve insanı daha iyi algılasın diye, ömrünü tüketen bir sanat emekçisinin, işini ekmeğini yitirmesi, hiçbir anlam taşımaz. Peki, yazıyı ağırlaştırmayayım. Hemşerisinin böğrüne dirsek vurup, ondan önce otobüse binmeyi kazanç görür, ilkellik saltanatının tebaası. Böğüre böğüre cep telefonuyla konuşurken, apış arasını karıştırmayı, üç kelimeyi bir araya getirememenin cahilliğini “cesaret ve aşmışlık” saymayı yeğler, adalet ve hukuk algısını yitirmiş odun. Kentinin yağmalanması, ülkesinin soyulması, doğanın canının çıkarılması, bu algıyı yitiren yaratıklar için bir anlam taşımaz. Çünkü bilir ilkellik saltanatının şakşakçısı; eline bir fırsat geçse, daha beterini yapacaktır. Yalnızca gözler, fırsat kollar, bekler. O şimdilik, çağdışı kullandığı ve insanlığın binlerce yıllık birikiminin ürünü olan arabasına, gururla ve şöyle yazacaktır: “Zavallıyım, ama para bende!”
Üstündekine kul, altındakine gözü dönmüş faşisttir, adalet ve hukuk kavramlarını aklından kovan zavallı. Yeri gelmişken söyleyelim, bunun gerekçesi, onun diplomasızlığı, yoksulluğu, yontulmamışlığı değildir. İlkellik Saltanatına su taşıyanların diplomasını, bildiği yabancı dilleri, ekonomik gücünü öğrenmek, insanı şaşkınlıktan öldürebilir. Ölmeye ne hacet, ilkelliğin saltanatı o su kovasını, hiç eğitimsizin ve yoksulun eline verir mi? Bu kadar plan program, göz boyama, hedef saptırma, demogoji, tezgahın birini kurup ötekini kaldırma yeteneği, eğitimsizin ve fukaranın başarabileceği iş olabilir mi?
Trübündekiler için, İlkelliğin Saltanının tepesindeki “filler tepişmesi”, yalnızca kuru heyecanların kışkırtıcısı, daldan dala atlayan ve her kavramın içini boşaltan muhabbet gerekçesidir. Bu kayıkçı kavgasının, küçücük bir ortak çıkar için bitivermesi, nasılsa “kardeşlik, toplum çıkarı, demokrasi zaferi” ambalajıyla sunulacaktır.
Ambalajın hazmı zor mu oluyor? Beis yok! İlkelliğin Saltanatında, sos ve soda stoku yeterince bulunmaktadır. Önden buyurun, dinsel inançlarınızı mı okşayalım, şoven duygularınızı mı kışkırtalım? Vatan millet duyargalarınız oyalansın diye, hangi iç ve dış düşmanlardan istersiniz? Yetmedi mi, o zaman buyurun, demokrasi koçaklamasıyla, hep beraber açılım saçılım dansına!
“Beni Yıka!” Vicdanımızın, aklımızın, yurtseverliğimizin, geçmişe saygı geleceğe sorumluluğumuzun, aldığımız oyları hak etmişliğimizin üstündeki kiri pası temizlemek için, ne güzel bir çağrıdır. Adalet ve hukuk algısının yitirildiği coğrafyalarda ise, ne boş bir avuntu!
İlkelliğin saltanatı reddetmek, en azından çocuklarımızın başını okşamak için, zorunlu bir gerekliliktir. Her şeye rağmen, umut! Her şeye rağmen, yaşasın biricik ülkemiz! Haydi biraz gayret, haydi biraz akıl, haydi biraz vicdan...
(23 Aralık 2013 tarihli 9 Eylül Gazetesi, "Haluk'un Defteri" köşesinde de yayınlanmıştır.)