1922...
Eylül...
Dokuzuncu gün...
Ne gün ama... Asla zincirlenemeyecek bir millete zincir vurmaya kalkanların korkudan denize düştükleri gün!
Kemal'in askerlerinin, insanüstü gayret ve tükenmez inançla, yoklukla yürüdükleri hedefe vardıkları gün, 9 Eylül!
Hep merak ederim biliyor musunuz?
Biz İstiklal Harbi'ni kazandığımızda o Wilson denen mezarında dönesicenin yüzü nasıldı? Ya da İngiliz Başbakanının?
Nasıl da heveslenmişti değil mi o Wilson denen içine şeytan kaçmış denyo?
Kafasına göre parçalamıştı Anadolu'yu...
Şaşkın emperyalist Anadolu'yu biliyordu da içindekileri bilmiyordu besbelli!
Oraya buraya sokuşturduğu misyonerler de fos çıkmıştı, becerememişlerdi işte...
Hele o İzmir'deki dangalak konsolos Horton?
Horton ve Levanten dostları da hesap edememişlerdi Kemal'in askerlerinin inancını, iradesini...
Kolay değildi tabii...
Levantenler için de sömürünün sonuydu 9 Eylül...
İçlerinde vicdan, insaf sahipleri vardı da sonuçta Levanten dediğimiz, Osmanlı'nın ekonomik kaynaklarını sömüren koloniler... Çanakkale'yi işgale gelenlere ne kadar saygı duyarsam eski zaman Levantenlerini de o kadar dost görürüm!
1922'nin 9 Eylül'ü, Anadolu'yu parçaladığını zanneden iç ve dış denyolara şamardı, hem de öyle böyle değil en harbisinden Osmanlı şamarı!
Öyle bir şamar ki, yiyen ya kıç üstü oturur ya da şımarık Yunan gibi denize düşer!
Hükümet Konağı, Sarıkışla, Kadifekale...
İzmir'in her noktasına ay yıldızlı al bayrağı çeken ne kadar asker varsa nur içinde uyusun... Ne biri diğerinden, ne de diğeri öbüründen ayrılır. 9 Eylül İzmir için önemli de, şöyle tüm kahramanların ruhunu şad edecek bir anıt dikememişiz işte!
Neyse, konumuz bu değil!
Biz dönelim "12 Eylül ruhlu 9 Eylül'e"!
Şimdi bazılarınız kızacak, kızmasın. Lütfen sözümü bitirmeme izin verin!
Helal olsun AKP'ye...
Ciddi söylüyorum. İzmir'de öyle insanlara "bayrak asın" dedirtti ki o acayip yönetmeliği sayesinde, günlerdir şaşkınlık içindeyim.
Her okuyuşumda, her duyuşumda, koşup aynaya baktım hep!
Elimi, kolumu çekiştirdim... Yanaklarıma tokatçıklar attım...
Kolay mı yahu? Adamlar ciddi ciddi "bayrak asın" falan diye yazdılar çizdiler...
Hatta biri emir bile verdi "bayrak çekilecek!"
Şükür mü etsem, Başbakan'a tebrik mektubu mu yollasam bilmiyorum!
İzmir TV'da da Kanal 35'de de...
Haber Ekspres'te de Yenigün'de... Şimdi 9 Eylül'de de...
Milli günler önemliydi, önemlidir benim için...
Bebekliğinden başladım oğluma 15 Mayıs'ı 9 Eylül'ü anlatmaya...
Bayrak asmadaki heyecanı, bayrağa bakarken tüylerin diken diken olmasını... Şehitleri düşününce minnetle akıtılan gözyaşını...
Ve maddeci şeytanlığı değil, dünyaya geliş manasını...
Lakin alem hoş olmuş harbiden...
İzmir TV'de programımın katledilmesi sebebi tamamen "bayrak aşkımdı"!
Şimdi katledenler "bayrak asın" dedi ya, ölsem gam yemem yahu!
Madden sürünürken manen uçuyorum, onlarsa manen sürünüyor madden uçuyor!
Dün "Hasancığım anlaman lazım, aramızda sadece deniz var, düşmanlık saçma değil mi? Dostluktan güzel ne var? Ne o öyle askerler valilik önünde atlarla, yanlış anlar Yunanistan..." gibi laflar edenleri hatırlıyorum... "Yasak olmaz, bayrak asılmalı, temsili canlandırma yapılmalı" falan diyorlar...
Ne AKP'ymiş arkadaş!
Samimiyet yüzdesini bilemem. Ne yazık ki samimiyet 12 Eylül'e endeksli...
1980'de kemirilmeye başlanan milli günler, kuşağını yaratıp "gasteci" bile etti maşallah.
Bunların "9 Eylül ruhu" ancak bakkaldaki "tuz ruhu" olur ya, boş verin gitsin!
Dün bana "ulusalcı faşist" diyenler bugün "Yılmaz Özdil'i" taklit ediyor, Mustafa Balbay falan okuyor...
İşin garabeti bir yana, 15 Mayıs'ın tahlilini yapamadıktan sonra 9 Eylül'de yürüsek ne olur yürümesek ne olur? 15 Mayıs günü Konak Meydanı'nda olmayanlarla ben 9 Eylül'de ancak dalga geçerim dalga!
9 Eylül 1922'de Wilson ve kankilerine, emperyalizme "hassss.....tir lan" çektik!
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/09092012htk03.jpg)
12 Eylül 1980'de "hoş geldin" dedik...
9 Eylül 2012'de de "mış" gibi yapıp hep birlikte oynuyoruz!
Hani çok zengin olsam, şöyle tazminat ödeme gücüm falan olsa gemileri yakacağım.
Ulan" diyeceğim "9 Eylül" diyorsun, "şehitler" falan diyorsun, "bayrak" diyorsun da hangi akla hizmettir o altında 30 bin masum köylünün kanı olan REJİ adına yapılacak sözde kültür merkezini övüyorsun?"
Böyle şeytanlık olur mu?
Aynı anda hem "şehit bayrak" hem de "AB, ABD" edebiyatı!
Milletin cehaleti bu kadar istismar edilmez ki kardeşim?
Söylediğimde kızıyorlar dondurma yiyesiceler, içine şeytan kaçmış bunların şeytan!
Öte yandan üzülmüyor da değilim kendim için. Madem "bayrak asın" noktasına geleceklerdi, neden hayatımı zehir ettiler kaç yıldır? Tabii cevabını almam mümkün değil!
Koca belediyeler bile 9 Eylül'ü sadece 9 Eylül'de kutluyorlar. 9 Eylül'ün anlamında 12 Eylül karıştırmasalardı biz İzmir'de son 10 gündür, her sokakta 9 Eylül yaşardık. Uluslararası İzmir Fuarı'nı bile "İşporta Fuarı'na" döndürdükten sonra ne diyem ki?
Fuar'da "özgür mikrofonu" sadece "Bizanslılara" tuttular mesela...
Oysa Yaşar Aksoy'a, Orhan Beşikçi'ye tutsalardı ya mesela 9 Eylül'de?
Haydi, beni "çizdiler", e Aziz Başkan'a İzmir'de de yata kalka övgüler yağdıranlar var!
Hatta Aziz Bey'i önceleri "dalga" konusu yapıp sonrada "biat" edenler de var, dönüşlerini anlatırlardı "özgürce", fena da olmazdı yani!
Ama belli işte! Büyükşehir'den Karşıyaka'ya İzmir'deki "gazeteciler belli"! Biz ne onların kriterlerine ne de Bizans'a uyamadık, ne yapalım?
9 Eylül'e 12 Eylül karıştı...
Neyse...
İzmir'de bir yandan "9 Eylül" nutukları atıp bir yandan da İzmir'i "1919 öncesi" statüye getirme mücadelesi yapanlar herkesi kandırabilir, ama tarihi asla... Onların içine kaçan şeytan elbet bir gün onları da sefil ve rezil edecek... Lakin arada olan yine bu memleketin batıdan doğuya, güneyden kuzeye samimi ve inançlı evlatlarına olacak!
Yanarım, yanarım, buna yanarım!
Önümüzde 29 Ekim ve 10 Kasım var!
29 Ekim'e kadar "dön baba dönelim", 29 Ekim'de "bayrak as" olacak yine, eminim!
Ha 10 Kasım'da da Mason Locası Atatürk'ü anar artık hem "hür" hem de "kabul" ederek!
Ama önce 12 Eylül...
Bakalım 1980'de askere alkış tutanlar, 2012'de nasıl demokrat olacak!
Önemli not...
Kemeraltı muhabbetimizi unutmadım... Her iletişim yolunu kullanıp, ulaşan sizlere minnettarım. Elbette ki devam edeceğim!
İzmir kimsenin hele de geçmişte kanımızı emmişlerin çiftliği değil, olamaz, olmayacak! Gocunanlar homurdansa da hesabımızı ancak Yaradan sorar, çok şükür başkaları gibi dünyada "efendimiz" yok...
Bilmem kaç mumlu şamdandan da, o çakma kartalla piramit gözünden de, beyaz eldivenlerden de, kravatsız muhiplerden de korkan trene binmesin. Lakin "adam" olanla her daim tartışmaya varım...