Kan var bütün kelimelerin altında...
Yazar: Haluk Işık
Bu ülkede, her yazı bir çığlık olmalıdır. Her söz bir yakarış, her bakış bir çağrı, her nefes vicdan kışkırtmalıdır. Ressam barışa boya karmalıdır, heykeltraş kardeşliği çıkarmalıdır taştan ve çamurdan. Repertuvarlarını hazırlamakta, hatta çoğu tiyatro oyun provalarına başlamış durumdadır. İptal etmeliler, yaşamaya ve yaşatmaya çağıran oyunlar seçmelidirler acilen. Bu ülkede, büyük bir seferberlik, devasa yürüyüşler başlatılmalıdır. İşbirlikçinin, döneğin, sapkının, ruhunu piyasa malına çevirmişin inadına, yakalara her gün çiçek takıp öyle çıkılmalıdır sokağa. Bu ülkede, her yazı bunları anlatmalıdır. Çünkü kan var bütün bunları istemeyenlerin ağzında...
Yasaklama, korkutma, bilgi kirliliği, provakasyon, işte yapabildikleri yalnızca bu. İtibarsızlaştırma, küçümseme, hakaret, iftira, ekmek ve onurla oynama, işte ellerinden gelebilen bu. Tek bir başarısı olmadan, ucuz halk dalkavukluğuyla, bir çocuğun önüne her gün yeni bir oyuncak atar gibi, gündem maddesi çıkarma, işte başarabildikleri bu. Dilde şiddet, bakışta körlük, edada kağıt kaplanlık, işte rötuşsuz fotoğraf bu. Çünkü kan var, bu sanal ve banal efelenmelerin altında...
Devasa bir mezarlıkta kalmaya ve sürekli ölüm törenleri düzenlemeye mahkum, lanetliler gibiyiz. Hava durumu, yol durumu, borsa seansı izler haldeyiz, ölüm haberlerine alıştık, sayılara aldırmıyoruz, büyük bir uyuşukluk hali. Tepkiler yalan, saygı duruşları mavra, hesap sormalar usulden. Bıçak kemiğe dayandı ha? O bıçağın sapı, bizim kemiğimizdir nicedir, bilmezlikten geldiğimiz. Çünkü kan var, bütün unutuşların kuru nehir yataklarında...
Soru sormayı engellemenin en iyi yolu, o soruyu unutturacak yeni sorular mıdır? Her gün yenisi, her gün bir başkası mıdır, bunu mu öğretmişlerdir toplum mühendislerine? Önümüzdeki maçlara bakmak mıdır, her günü hezimetle bitirip, eve kapağı attığımızda içimizi serinleten? Çocuklarımızın matematik soruları bile, sıçratıyor artık bizi. Çünkü kan var, telaşla örttüğümüz kapının ve perdelerin ardında...
Kaynağı belirsiz paralarla oluşturduğu obez göbeğinin üstünde, yalnızca bu iş için uğraşılan bedeniyle yatan sevgilisi, poz veriyor harami. Oturdukları güneşlik kirasıyla, üç asgari ücretli ev geçinir. Bakıyor gazetede, oturduğu sandalyenin taksidini nasıl ödeyeceği belli olmayan. Karısını düğünde oynattıran gavattır diyor, din adamı kisvesinde alçak suratlı meczup. Hemen yan sütunda. Atatürk, Malatyalıydı diyor, Atatürk olmasaydı nerede kimden doğacağı meçhul vatandaş. Kırk yaş kadınlarıyla nasıl konuşulacağını anlatıyor öteki, merak etmeyin, yarın Neler oluyor memlekette? mealinde tumturaklı bir yazı döşenir. Kasımpaşalıymış, Eşrefpaşalıymış, hepsi elli kuruşluk muhtarlık kağıdına bakar. Ama sor bakalım, Sen asıl Ayşe Paşalı gibileri yaşatabiliyor musun, ondan haber ver?, karşılığı bir çuval laf zaiyatı. Çünkü kan var, usul bir bataklık gibi kıvranan, bütün çelişkilerin altında...
İzmirliler bayrak asarmış, şikayet ediyor yanaşması, devşirmesi. Madem bu kadar meraklıdırlar bayrak hesabına, soralım; bir yılda şehit evlerine asılan bayraklar, kaç kilometrekaredir bu ülkede? Ölen Kürt mü, Türk mü tasasındadır bir başkası. Barış, sen bu soruyu sormadığında gelecek, desen, aval aval bakar. Kan var çünkü, bu toprakları, bir ülke olarak sevemeyenlerin kafatasında...
İşte bunlar ve daha binlercesi için, bu ülkede, her yazı bir çığlık olmalıdır. Cemal Süreya, boşuna yazmamıştır çünkü; Kan var bütün kelimelerin altında...
Hepimizi boğarken, hiçbirimize ilmühaber sormuyor, sormayacak...