Yerel seçimler öncesi bir başkan adayı, Saat Kulesini, Yalı Camisini yerinden kaldırıp başka yere taşıyacağını, Konak Meydanını Kızıl Meydan gibi yapacağını söylemişti... Seçilseydi yapar mıydı, yaparsa karşısında İzmirlileri bulur muydu?
Mimar Raymond Charles Perenin tasarladığı Saat Kulesi'nin som gümüşten yapılma maketi yaklaşık 111 yıldır Topkapı Sarayı deposunda bekliyor... Saat Kulesi yapılmadan önce maketi Osmanlı Padişahı İkinci. Abdülhamide sunulmuş... Kule'nin gümüş maketi iyi ki Topkapı Sarayı'nda kalmış, yoksa kayıp kılıç gibi onunda akıbeti meçhul olabilirdi...
Saat Kulesinden yürütülenler sadece bakır kaplama ve âlemlerinden ibaret değil, bir zamanlar üzerinden sökülen tuğralar nerede, bilinmiyor... Dönertaş Sebili'nin pirinç korkuluğu, Ali Paşa Şadırvanı'nın kurşunları, mezar taşları, eski çeşmelerin kitabeleri, İzmir evlerinin ferforje kapıları, kapı tokmakları, tavan süslemeleri, mermer havuzlar, çatı çinkoları, eski Türkçe yazılı sokak tabelaları, cami ve mescitlerin avizeleri, saatleri, halısı, kilimi, elyazması kitapları, levhaları, Fransızların yaptığı taş baskı İzmir haritaları ve saire, nasıl kayboldu?
Saat Kulesinin ütülen bakırları için yapılan şikâyet sırasında sahibinin sorulması neden garipseniyor, 8 bin 500 yıllık tarihiyle övündüğümüz tarihi kentin kültür envanteri yok diye feryat etmiyor muyuz? Birkaç kuruşa potada eritilmek üzere hurdacıya satılan tarihi objeleri çocukların elinden alan hurdacılar neden sorgulanmaz... Kent içersinde faaliyet gösteren ve yirmi dört saat çalışan atık depolarına dünyanın hangi uygar kentinde rastlayabilirsiniz... Yıllardır belediyelere, Atık depolarını kentin içersinden kaldırın diyoruz, tıs yok...
Havuz deyince aklıma geldi, Sarıkışladan kalma devasa havuz nerede?
Katledilen hayvanlar
Geçmiş yıllarda Bornova Belediyesi Veteriner Müdürlüğü'nde görev yapmış, verilen emir doğrultusunda yüzlerce kedi ve köpeği katlettiğini söyleyen,ismi bende saklı emekli bir belediye çalışanıyla tanışmıştım. Bana çalıştığı dönemlerde hayvanları nasıl katlettiğini pişmanlık duyduğunu, bu yüzden kendini içkiye verdiğini anlatmıştı... Geçmişte yapılan katliamları, katliam yapan kişinin ağzından duymak gerçekten de korkunçtu. Çektiği vicdan azabından olacak, lokantalardan yemek toplayıp köpeklere dağıtıyormuş...
5-6 yıl önce, Kültürparkta iki yaşındaki Simba adlı köpek sahibinin gözü önünde bir astsubay tarafından tek kurşunla öldürülmüştü... Arkasından Akşam Egede Simba bizi affeder mi? diye bir yazı yazdım. Soruşturma falan derken olay unutuldu... Hayvan severlerin verdiği kavgalar sonucunda bu tür suçların sayısı düştü, ancak katliamlar yine de yapılıyor...
Emektar gazeteci arkadaşım Mustafa Oğuzu İzmirde tanımayan yok gibidir... Özellikle hayvan hakları mücadelesinde de başı çeker... Babaannesi Huriye Hanım, evinde yılan besleyecek kadar hayvan sever bir kadındı... Hayvan sevgisi Mustafa Oğuzun sevgili oğulları Güneş ve Denizde de nüksetti... Kent magandaları, daha dün Urlada bağlık bahçelik yerde, Deniz ve Güneş kardeşlerin kumbaralarında biriktirdiği paralarla beslediği 11 sokak köpeğini zehirli kıymayla kalleşçe zehirleyip öldürdüler...
5199 sayılı hayvan hakları yasası, hayvanların korunması, aşılanmasını, rehabilitasyonunu ve hayvan barınaklarını kurulmasını emrediyor. Bir zamanlar hayvan katliamlarının başını çeken belediyeler kanun gereği sokak hayvanlarını aşılama yapıp kayıt altına alma görevlerinde neden başarılı olamıyorlar?
Hint atasözü Denemediğin kişiyle dost olma diye öğüt verir. Oysa köpek denenmiş bir dosttur... Doğaya karşı işlenen suçların benzerleri hayvanlara karşı işleniyor... Sevgili Mustafa Oğuza ve oğullarına ve bütün hayvan severlere başsağlığı diliyorum...