Kurşunlu Kaplıcaları'nda yaz bahar aylarının sabahları, doğanın senfoni sahneleridir. Kaç kez yaşadım. Ama en unutamadıklarım, 22 -23 yıl öncesinin Salihli'sinde kalmıştır. İlhan Berk'le, Fazıl Hüsnü Dağlarca'yla orada tanıştım örneğin. Bugün sanatın her alanında, yalnızca yapıtı ile değil, duruşuyla da “usta” dediğimiz nice sanat insanıyla orada tanıştım, söyleştim, beslendim.
Salihli'yi yüzlerce ilçe içinden öne çıkarıp, özel bir konuma taşıyan ve bugün eşsiz bir mirası koruyup sürdürdüğü için, alkışlamamıza yol açan neydi? Harcından söz ediyorum, temelinden, tohumdan, o tohumdan bir orman yaratandan... Ben şimdi şu an, koyu kederler içinden, Zafer Ağabeyimi, bir yiğit insanı, nice birikimden süzülüp gelip, ne iyi ki yaşamlarımıza yoldaş olan bir büyüğümü anlatmaya çalışıyorum.
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/18052012hi01.jpg)
Hiç ummazdım, alacağın olsun ölüm! Karmakarışık bir haldeyim, Patika da düğüm düğüm olacaktır kuşkusuz. Bu haftalık böyledir. Ben, biz, bu topraklar, bu ülke, evet insanlık ve yakışma ve koruma derdine düştüğümüz nice değer, hepimiz... Benzeri gelemez –umarım esinleneni çok olur- bir “çağ kahramanı” yitirdik.
Bulaşık ruhlu, yüreği çıfıt çarşısı, beyni sünger, bedeni lapa nice yoz yobaz vardır ki; nicedir sözcükleri, kavramları ulu orta kullanmakta, kirletmektedir. “Efsane” sözcüğünü, her anlamıyla ve çağrışımıyla arındırın o güruhtan, işte o zaman Salihli'nin unutulamaz başkanı Zafer Keskiner'e çok yakışacaktır. Biz yakıştırdığımız için değil, Zafer Keskiner “öyle” olduğu için. Ah Başkan, nereye?
Birden Bayramiç, Kaz Dağları, Asos, Kuzey Ege düşüyor belleğime. Bayramiç Meydanı'nı anımsıyorum. Hakkı Ülkü, Osman Özgüven, Nihat Dirim ve Zafer Keskiner, dönemin dört yiğit belediye başkanı, ele avuca sığmaz aydınlanma militanı ve tepeden tırnağa yurtsever... Şimdi düşünmesi bile beni ürpertiyor, cahil gençlik cesareti işte, tıklım tıklım meydanda ben bu panelistleri nasıl “yönetmiştim” sahi?
Birden, Salihli'ye kazandırdığı tiyatro mabedinde, başlattığı tiyatro kurslarını, ilk öğretmenlerinden biri olmanın onurunu anımsıyorum. Tiyatro tarihi, kuramı, dramaturgisi anlatıyorum Salihli çocuklarına gençlerine. Arkalarda, bir tek dersi bile kaçırmayan, sorularıyla, katkılarıyla hepimizden coşkulu bir “öğrenci”; Zafer Keskiner. Sonradan anlayacaktım, derdi “Salihli Şehir Tiyatrosu”na, memleket çocuklarını hazırlamaktı. Bu tavrından dolayı, eleştirenler de çıkmıştı. Şimdi onlara ve seçilmeden önce şehirlerinde bin bir emekle kurulmuş yapıları, yetişmiş insanları çarçur edenlere sormak gerek; nasılsınız hanımlar beyler? Tiyatroya, tiyatroculara, anıt yapılanmalara pervasızca saldıranlara, söyleyecek bir sözünüz, Zafer Keskiner gibi yiğit insanları düşününce, buna yeltenecek cesaretiniz var mıdır?
Şadan Gökovalı ağabeyi çağırdı, şimdi gıptayla alkışladığımız “Salihli Şiir İkindileri”ni başlattı. Düzenlediği “Oyun Yazma Yarışması” sonuçlarını Şadan Ağabey, 1989'un bir gece yarısında, bu satırların yazarına bildirdi. 12 Eylülü ilk kez anlatan “Külrengi Sabahlar” oyununa verilen ödül, gencecik bir oyun yazarını, sanatına ve emeğine inandırdı. İşte ondan sonra başladı Salihli ve Zafer Keskiner yılları.
Dostlar, salt kişisel bir kederi paylaşmak için değil, bugünleri iyi okumak için yazılmaktadır bu ağıt. Başlığını koyamadım. Yazının başlığı, Orhan Asena ustanın bir oyunun adıdır ve o oyun Allende'yi anlatır.
Zafer Keskiner, dünya görüşünün belagat malzemesi değil, eylemde somutlaşması gereken bir “duruş” olduğunu kanıtlamıştır. Sahiciydi, devrimciydi ve bir entelektüeldi. Bıraktığı miras işte budur.
Unutulmaz, unutturulamaz...
...
(Yazarın Cumhuriyet Gazetesi Ege ekinde, PATİKA köşesinde de yayınlanmıştır)