Betona ölümüne tutkulu toplum
Yazar: Ercan Sever
En küçük sarsıntıda yerle bir olan beton evlerimiz maalesef şiş kebap, lokuma sıkışan Türk imajının parçası haline geldi. Karton kuleler gibi bir sarsıntı olsa da yıkılsam kıvamındaki evlerimizde can vermeyi kader haline getiren yine bizim yanlış tercihlerimiz. Ortalama beton olmayan, galvaniz ve alçıpan benzeri ürünler ile yapılan prefabrik bir evin metrekare maliyeti arsa payı hariç ortalama 300 TL civarında. Beton evlerde ise rakam 1500 TLden başlıyor. Buna rağmen zengin fakir ayırt etmeksizin beton yapıları tercih ediyoruz. Üstelik arazinin çok da pahalı olmadığı ve hafif malzemeli prefabrik konutların betonarme evlere oranla 10 kat, 20 kat daha ucuza mal olduğu ülkemizde beton ısrarımız felaketlere yol açıyor.
Aşk şiddetindeki beton tutkumuzu iyi okuyan müteahhitlik sektörü de beton yapıları alternatifsiz olarak pazara sunuyor. Kültürel midir, sosyolojik temelleri mi vardır bilinmez ama, beton olsun varsın 4 şiddetinde depremde çatlasın 5 şiddetinde yıkılsın, önemli değil takıntımızı bazı müteahhitler iyi kullanıyorlar. Şatafatlı reklam kampanyaları, bol sıfırlı fiyatları ile beton evler kapışıldıkça yine bazı müteahhitler inşaat sektöründe makyaj dışında yapısal arayışa girme gereği hissetmiyorlar.
Beton tutkusu ve lobisi
Sık sık haber programlarında izlediğimiz kasırgaya kapılıp uçan mahalle, sokak görüntülerinden anladığımız kadarı ile özellikle Amerikalılar zor hava koşullarına rağmen hafif malzemeli prefabrik evleri tercih ediyorlar. Kasırgayı ancak haberlerden veya filmlerden tanıyan bizler ise sanırım Amerikalılardan daha zengin ve akıllı olduğumuz için betonu tercih ediyoruz. Beton altında ezilen bedenler, dev taş kalıpların arasında bulunamayan cesetler bizi yıldırmıyor. Yeter ki beton olsun
Çelik konstrüksiyon ise bizler için çok yeni kavram. Hadi halk zengin o nedenle prefabrik evleri tercih etmiyor bari çelik konstrüksiyon yapılar ön plana çıksın. Ancak o da beton tutkusu ve bu tutkuyu kullanan beton lobisine takılıyor. Ayrıca çelik konstrüksiyon yapılara sadece sektör ve bizler değil mevzuat da yabancı. Her şeye rağmen riski göze alıp çelik konstrüksiyon yapı üretmek isteyen inşaatçılar ise mevzuat hazretlerine takılmaktan ve engellenmekten şikayetçiler.
Art arda yaşadığımız depremler yapı güvenliğini gündemimize soktu. Zemin etüdü, depreme dayanıklı bina günlük terminolojimize yerleşti. Ulaşım ve altyapı kaygılarını anlamakla beraber toplum olarak bizi deprem ölümlerinden koruyacak hafif malzemeli ve esnek prefabrik evleri neden bir türlü gündeme almıyoruz sorusunun yanıtını ise bulamıyorum.