Alaattin Köyü - Yağmur Duası 2024-06-20 18:00:00
Yazar: Nur Uzakgören
Fotoğraf kulübümüzden arkadaşımız Halil Bey, "Köyümüzde geleneksel yağmur duası yapılacak, buyurun gelin" dedi bizleri davet etti. Köyündeki etkinlikle birlikte civardaki gezilip görülecek yerleri de kapsayan teferruatlıca bir program hazırlamış bizim için. Hal böyle olunca, bizler de davete konaklamalı olarak icabet ettik. Yine bir minibüse doluşup arkadaşımızın Denizli Acıpayam'a bağlı Alaattin Köyü'ne yola çıktık.
Orta Asya’dan Anadolu’ya yurt edinmek için gelen Oğuz boylarından bazıları bugünkü Denizli'nin Acıpayam bölgesine yerleşmiş. Boyun alp erenleri farklı ve stratejik karakollar kurarak yöreyi savunup yurtlarını korumuşlar. Anadolu Selçuklu sultanı Alaattin Keykubat'ın soyundan geldiği için Alaattin Han olarak ad alan uç beyi Alaattin Han Oğuz Beyliği'ni kurmuş, dolayısıyla Alaattin köyünün de kurucusu olmuş.
Alaattin Han 1200'lü yıllarda burayı savunurken şehit olmuş. Muhteşem bir savaşçı olduğundan kendisine "Taşkın" lakabı verilmiş. Defnedildikten sonraki yıllarda türbesi yapılmış. Halk tarafından yaradana şükretmek, erenlere dualar etmek, atalarını anmak için… Bu geleneğin de yedi yüz yıl evvel başladığı tahmin ediliyor.
Yaklaşık üç buçuk saat süren bir yolculuktan sonra Alaattin Köyü'ne ve törenin yapılacağı Taşkın Dede alanına vardık. Gittiğimiz Pazar günü etkinlik yapılacağı için hazırlıklar bir gün öncesinden başlamış, kurbanlar kesilmiş, ocaklar yakılmış onlarca kazanda keşkek, etli bulgur pilavı ve aşureler pişmeye başlamış bile.
Tören için malzemeler satın alınmaz, köyün sakinlerinden tamamen gönüllülük esası toplanırmış, isteyen gücü yettiğince malzeme veriyor, imece usulü çalışarak bugünü kotarıyorlarmış.
Sabahın erken saatleriydi. Alanda şimdilik sadece çalışanlar vardı. Erkekler kazanların başında elde kürek yemekleri karıştırıyor, kadınlar yeni kazanlar için etleri, soğanları, genç - yaşlı, kadınlı - erkekli köylüler fırından yeni getirilen ekmekleri doğruyorlardı.
Gün ilerledikçe civar köylerden Taşkın Dede alanına yavaş yavaş onlarca, yüzlerce hatta binlerce kişi gelmeye başladı. Bu civarda Don Baba ve Olukbaşı gibi toplam dört köyde aynı duygularla farklı tarihlerde benzer etkinlikler yapılıyormuş. Hatta Don Baba Alaattin Han’ın kardeşiymiş. Ancak hiçbir etkinlik bu kadar kalabalık olmuyormuş. Buradaki törene ortalama beş bin kişinin katıldığı tahmin ediliyor.
Gelen misafirler şiltelerini bir ağaç altına, uygun bir köşeye serip yanlarında getirdikleri meyveleri, ikramlıkları birbirlerine sunuyorlardı. Ben de bu sayede bol bol erik ve kek yedim.
Öğle saati yaklaşıyordu. Genç erkekler ellerinde tepsiler sırayla kazanlardan yiyecekleri doldurup büyük alana yere bırakıyorlar alanın etrafına diziliyorlardı. Bu esnada namaz kılmak isteyen erkekler de türbenin ilerisindeki üzeri kapalı bir alanda namaza durmuşlardı. Namaz bitip son dualar yapıldıktan sonra hocanın "amin" demesiyle yüzlerce erkek az önce yere dizdikleri tepsilerden birini alıp ailesinin, akrabalarının yanına götürüyorlardı. Adeta bir şölen havası vardı meydanda.
Bizim gurup hep beraber bir şilteye serildik. Davetli ve misafir olmamızın keyfiyle tepsilerimiz bize geldi. Yemeklerin tadını çıkarıp biz de erenlerimize dua ettik, yaratandan bereket bolluk ve yağmur istedik. Sonra etkinlik alanına karışıp halkı fotoğrafladık, yöresel giysili güzel kızlar, oyuncakçılar, macuncular… Ortam tam bir panayır alanı gibiydi.
Köyümüzün genç muhtarı Halil Bey'in yeğeni Songül Kılıç kollarını sıvamış ve bu kültürel mirası ileriki yıllara festival olarak taşımaya hazırlanıyormuş. Oldukça sevindirici bu haberin ardından buraya kadar gelmişken yöreyi de gezelim dedik.
Yemyeşil doğanın içinden geçerek Acıpayam Kanyonu'na vardık. İçinden muhteşem bir akarsuyun aktığı pırıl pırıl ve tertemiz bir ortamdı. Oradan yine yeşillikler içinde ki Beşoluk yöresine gittik. Burası da tertemiz bir ortamdı, ziyaretçilerin çer çöp atmadıkları çok açıktı.
Sonrasında adını çok duyduğum Keloğlan Mağarası'na yöneldik. Yurt içi yurt dışı imkân buldukça mağaraları gezmeyi severim. Fakat bu mağara sarkıtları ve dikitleriyle hepsinden daha hoş bir görünüm sunuyordu. Henüz küçük bir alanı ziyaretçilere açık olmasına rağmen o küçük kısmı gezmek bile keyifliydi.
Bu kez istikametimiz Yeniköy'dü. Bu köy neredeyse tüm duvarlarının tuval olarak kullanıldığı bir köydü. Bize Çeşme'nin Germiyan Köyü'nü hatırlatsa da, Yeniköy'de duvarları Atamız, Seyit Onbaşı, Neşat Ertaş gibi büyüklerimiz resmedilmişti. Köy muhtarı Elmas Abut bir ressamla anlaşıp duvarlara resimler yaptırmış, özlü sözler yazılmış.
Çevre gezimizi Uçarı Göleti'ni ziyaret ederek tamamladık. Akşam yemeğimiz için yine köyde ağırlandık. Yörede yetişen ürünlerle hazırlanan nefis yemeklerin ardından pansiyonlarımızda konakladık.
Yağmur mu ne oldu? Akşamına yağdı, hem de sağanak olarak.
Sizler de böyle bir kültürel mirasa şahit olmak isterseniz yine Acıpayam’da Eylül sonu, Ekim başı Don Baba etkinliğine Mayıs Ayında Alaattin Taşkın Dede etkinliğine katılabilirsiniz. Köyde bir pansiyonda konaklamak için muhtar Songül Hanım'dan yardım isteyebilirsiniz.
Ertesi sabah yine nefis bir köy kahvaltısının ardından dönüş yoluna koyulduk. Acıpayam’dan meşhur Denizli leblebilerimizi, bıçaklarımızı aldık. Yolumuzun üstünde olan Afrodisias’ı ziyaret edip, Aydın Yenice'nin meşhur pidesini tattık. Sultanhisar’dan da çileklerimizi de alarak İzmir’e yöneldik.
Bu etkinlik festival olunca tekrar gelmek üzere gezilip görülecekler listesinde adının altını çizdim.