Geçen hafta, Amerika’nın 1934 yılında kurulan ve yılda yaklaşık 9 milyon ziyaretçi alan en büyük Ulusal Parkı’na yaptığım yolculuk bende ilginç izlenimler bıraktı.
Ulusal Park ülkenin güneydoğusunda, Mississippi kıyısında, Tennessee ve Kuzey Carolina sınırında yer alan "Great Smoky Mountains" adlı bölgede yer alıyor.
Bölge, en geniş ekosistemlerden birisi olması açısından UNESCO tarafından da korumaya alınmış durumda.
Buraya kadar olanı, doğa tutkunları için yeteri kadar merak duygusu uyandırıyor.
Benim dikkatimi çeken yanı ise bambaşka!
Anlatayım;
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/23072011no03.jpg)
İddia ediyorum ki, Türkiye’de aynı niteliklerde, hatta, kat be kat fazlasıyla güzellikte yüzlerce, henüz el değmemiş doğal parklarımız keşfedilmeyi bekliyordur.
Oysa, keşfedilmiş olanların içinde de bu bölgeyle yarışacak nice tabiat zenginliklerimiz, bırakın UNESCO’yu, kendi vatandaşlarımız tarafından dahi, yeterince tanınmıyor!
Amerika’nın beni bir kez daha derinden etkileyen üstünlüğünü tahmin etmek zor değil aslında; ambalaj ve pazarlama!
İster inanın, ister inanmayın ama, adamlar cehennemi bile cennet diye yutturabilecek kadar bu işi çok iyi beceriyorlar.
Smoky Mountains, aslında, bildiğimiz ormanlarla kaplı, ufak, dağ silsileleri. Coğrafik bakımdan Karadeniz dağları ve yaylalarının yanından bile geçemez.
Ancak, elin oğlu taş parçalarını allayıp, pullayıp öyle bir reklamını yapmış ki, her yıl, onlarca ülkenin nüfusundan daha büyük kalabalıklar, otel ve pansiyonları tıklım tıklım doldurup, taşırabiliyor.
Bölgeye konuşlandırılan Gatlinburg kasabasında ulaşımı sağlayan troleyde seyahat ederken, ön sıramdaki eşimin yanına outran obez Amerikalı kadın hararetli, hararetli bir şeyler anlatıyor. İngilizce’yı çok iyi anlamayan eşimin yalvaran bakışları ile karşılaştığımda hemen araya girip, konuya dalıyorum.
- Bir ÅŸey mi sormuÅŸtunuz?
- Burası harika, öyle değil mi? Ben taa en kuzeyden geliyorum. Bu yirminci gelişim. Hiç bir yer buranın yerini tutamaz, diyordum.
O an, gözlerimin önünden, Türkiye’min doğal güzellikleri geçince, "acaba buranın, bu kadının görüp de, benim göremediğim ne çekici tarafı var" diye hayıflanmaktan kendimi alıkoyamayıp, sordum;
- Sahi, neden çok seviyorsunuz burayı?
Ne dese beÄŸenirsiniz!
- Caddelerinde alışveriş yapmayı ve dolaşmayı! (Hem de 40 derece sıcaklıktaki Smoky Mountains’e özgü o nemli havada).
Eşimle ben, “Demek ki” diyoruz, daha sonra; “Kapitalizm yine bir sıfır önde”...
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/23072011no02.jpg)
Hem nasıl olmasın ki?
Kasaba; kamu düzeni, güvenlik, sağlık ve ulaşım alanındaki hizmetleri ile konaklama, restorant, yiyecek, eğlence sektöründen, dağcılık, at gezintileri, helikopter ve teleferik turları, rafting gibi yaza ait su, kayak ve buz pateni benzeri kış sporları yanı sıra, çocuklar için düzenlenmiş müze, akvaryum, sirk ve luna parkların dışında sayısız şov ve müzikallerle renklendirilmiş gece yemekleri sayesinde, gerçek bir Hollywood dekoru gibi.
Katıldığımız yemekli gece şovlarından birindeki organizasyonun mükemmelliğini gördükten sonra bu konudaki yargımız iyice pekişti. Bu şovlara gitmemek için epey ayak direten 11 yaşındaki oğlum bile, bilgisayar oyunlarındakinden daha heyecanlı anlar yaşadığını itiraf etti sonunda. Ayrıca, yollarda yürürken, bana sık sık, "Anne, bu kasaba gerçek mi, bir maket mi yoksa? Her şey oyuncak gibi" deyişini unutamayacağım.
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/23072011no01.jpg)
Amerikalılar'ın başarıp, bizim başaramadığımız olgu oğlumun bu masum ve safça yaptığı yorumda saklı galiba. Masal dünyasında ya da rüyada yaşıyormuş hissini uyandırmak ve o rüyadan mümkün olduğu kadar geç uyanabilmeniz için hiç bir şeyi esirgemeden, bütün imkanları seferber etmek!
Elbette ki, küçük bir bedel karşılığında!