Kamuyu anlıyorum, bedeni lapa beyni sünger hale gelsin diye, elden gelen yapılıyor. Ganyanından süper loto bilmemnesine, her günü kumarhaneye çevrilen bir coğrafyada, algısızlık bataklığında kulaç atmakta, dünsüz-yarınsız yaşayıp gitmektedir. Olup biten her şeyi, bir televizyon dizisi gibi izlemektedir. Bu yabancılaşmanın ve sonuçlarının, tarihte pek çok örneği vardır.
Devleti de anlıyorum, kolay kolay aklına bile getiremez. Moda deyimle ve hal-i pür mealiyle medyayı da anlıyorum; üç kuruşa koşuşturan mensupları haberleştirse de, o haber ya kuşa çevrilir, ya da çöpe atılır. Saçma sapan temaşaları tiyatro, zeka yoksunu gösterileri mucize olarak yazan, üstü başı reklam isine bulanmış kültür sanat lordları konteslerini de anlıyorum. Onlar sanat mafyasının şöyle ya da böyle yaratıcısı, ortağı, yardım ve yatakçısıdır. Ortalık toz dumana kesilirken, onlar üfürükten tayyare selam söyle o yâre mealinden yazarlar. Bunu yaparken Ölü Ozanların ruhlarını incitmekten, en muhalifini evcilleştirmekten, yaşamı çile dolu sanat emekçilerini sıradanlaştırmaktan utanmazlar Tamam, hepsini onaylamasam da anlıyorum, anlamaya çalışıyorum. Ruhları, omurgaları, beyinleri bu kadardır. Uzatmayayım da, Bazen çok ağır yazıyorsun, zorlanıyoruz diyen dostlara laf düşürmeyeyim.
Ama benim anlamadıklarım şunlardır sevgili dostlar; sanatçıyım, şairim, yazarım, bilmemne yazar-sanat örgütüyüm, o örgütün temsilcisiyim diye kasım kurum dolaşanlardır. Ötekilerle, bir garip ahvali yaşayıp gidiyoruz. Bu encamımızdır, ne olacaksa olacaktır. Benim şaşakaldığım, asıl bizim cenahtakilerdir. Ne demek istiyorum?
Varoluş nedenini hala yitirmemiş üç-beş insan ve örgütlenme de olmasa, şu geçtiğimiz on beş yirmi günde anılması gereken insanlarımız anılmayacaktı. Arif Damardan Kazım Koyuncuya, Nazım Hikmetten Rıfat Ilgaza, Metin Altıoktan Behçet Aysana, Asım Bezirciden Rıfat Ilgaza
Birini eksik bıraksan, gökyüzünün ve yeryüzünün kalbi incinir, nice insan, nice sanatçı, nice güzel atlar ustası
Kim anacak bunları? Kamu mu, devlet mi, medya mı? Kim unutulmamasını sağlayacak?
Hiç dolandırmadan soruyorum, dilden fotoğrafa, edebiyattan sinemaya, nerededir duayenler, örgütlenmeler, örgütlenmelerin başında duranlar
Onların gerçek görevleri, sahi nedir? Bin bir meşakkatle düzenlenen etkinliklerde, protokol krizine girmek, göremeyince bağırıp çağırmak, insanı bir iş yaptığına yapacağına pişman etmek mi? Küçük olsun benim olsun diyerek, kendi mensuplarının bile haberi olmayan işler yapmak mı? Yerel yönetimleri hedef tahtasına koyup, sorgulamaktan, tehdit etmekten öteye geçememek mi?
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/07072011hi01.jpg)
6 Temmuz 1995te, Alaçatıda bir yazarı yitirmiştik. O yazı emekçisi, UNESCOun Index Translationumuna göre Türkçeden yabancı dillere yapıtları en çok çevrilen dördüncü yazarımızdır. 12 Eylüle ve şeflerine dünyayı dar eden, bir yiğit demokrasi, barış ve özgürlük insanıdır. Kurduğu vakıfla ve yaşamı boyunca gösterdiği duruşla, aydın ne demektir, sanatçı ne demektir sorularına yanıt veren ve hepimize hala boy aynası tutan bir yurtseverdir. Kimden mi söz ediyorum? Elbette Aziz Nesinden. Kim anacaktı, kim küçücük de olsa gazete ilanı verecekti, kim Alaçatı denizine üç karanfil atacaktı? Paçalı Tavuk Derneği, ya da Haraptar Köyü Sulama Kooperatifi mi?
Unutmak, vazgeçiştir. Vazgeçenlerden sıkıldım. Siz ne alemdesiniz?