Åžair Baba'ya mektup
Yazar: Haluk Işık
İşte 3 Haziran yine geldi. Sizi yitireli 48 yıl olmuş. Üç yaşında bir çocukmuşum, siz “rüzgar kanatlı” bir ata binip, “elveda dünya, merhaba kainat” dediğinizde. Sevdiğim herkes sizden söz etti, ömrüm boyunca. Ben sizi tanıdıkça, daha çok sevdim onları. Babam, öğretmenlerim, hiç bilmediğim şiirlerinizi eski yazıdan bana aktaran Zeliha Teyze ve saymakla bitmez nice insan. Parasız yatılı günlerinde, şiirlerinizi okuyorlar diye beni ve benim gibi çocuklarınızı cezalandırmaya kalkışanlar, elbette bilemezlerdi, örneğin “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim”i okuyarak, hepsiyle dalga geçtiğimizi. Bütün çocuklar büyür, “Nazım Hikmet çocukları” herkesten önce büyür, nereden bileceklerdi?
Çok söylenmiştir ya, yineleyerek onların arasından selamlamak isterim; ben bu dili, sizin sayenizde sevdim Şair Baba. Ben bu ülkeyi ve insanlarını, öfkelenecek kadar, seviyorsam, gördüğüm her tuhaflıkta, “kabahatin çoğu senin canım kardeşim” diyerek iç geçiriyorsam, sizin sayenizdedir. “Kuvayı Milliye Destanı”nı, “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın kahramanları yarattıysa, demek ki “en güzel günlerimiz, henüz yaşamadıklarımızdır”. Öyleyse “non pasaran”, öyleyse “elbette işçi tulumuyla gezecektir, bu güzelim memlekette hürriyet!” Ne beis, “rotatifler yalan söylüyorsa”? Bizim gerçeğimiz dizelerinizdedir, “bu memleket bizim!”, “yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir...”
“Hasret”i yazarken, hem bunları dillendirmek, hem de bir teşekkür sunmak istemiştim size. Nazım Hikmet’i bir tiyatro oyununda ve iki saat içinde anlatmak mı? Bu mümkün olabilir mi hiç? Ama yazmasam, ömrümde büyük bir eksiklik olurdu. Bu saygı duruşu, Ankara Ekin Tiyatrosu aracılığıyla paylaşılmaktadır.
3 Haziran’da her yerde anılacaksınız. Biz, İzmir’de Kültürparktaki anıtınız önünde olacağız. İzmir Büyükşehir Belediyesinin Gençlik Senfoni Orkestrasından çocuklarınızın eşliğinde, sizi yad edeceğiz. Şairlerle, düşün ve kültür insanlarıyla “Şair Baba”mızı selamlayacağız. İzmir, yine gösterdi İzmirliliğini. Karabağlar Belediyesi, güzel bir anıtınızı harika bir çevre düzenlemesiyle kente kazandırdı. O çocuklar, size bakarak öğrenecekler aşkı, barışı, yurtseverliği, ne güzel!
Bir tuhaf ülkeyiz hala. Bir yandan bunlar yapılırken, bir yandan adınızın bir sokağa verilmesini isteyenlere, hakkınızda yalan yanlış fikirler beyan edilerek, set çekiliyor. Dünya görüşünüzün gölgesine bile yaklaşamayanlar, orada burada şiirlerinizden parçalar okumaya çalışıyor. Sizden söz ederek rant elde etmeye yeltenenler, iş “Nazım Hikmet kimdir?” sorusuna geldiğinde, ne yapacaklarını şaşırıyor. Gülmek, esef duymak falan bir yana, ben bir gerçeğe yeniden hayran oluyorum: “Nazım Hikmet, hayatı ve ülkeyi belirlemeyi, capcanlı sürdürüyor.” Bir daha anımsatalım ki, Nazım Hikmet’e yaklaşmak ve yakışmak, önce duruşunu ve sözünü paylaşmayı gerektirir. Yoksa sakilleşir, küçücük kalırsınız. Çok denenmiştir, deneyenler ne hazindir.
Bir üniversitenin adı bile, daha “Nazım Hikmet Üniversitesi” değil, ama sınırların bir adım ötesinde bu ülkeyi anımsatan ilk ad Nazım Hikmet ise, sözcüklerin, vaatlerin, oyalanmaların hiçbir önemi yoktur. “Nazım Hikmet, memlekettir”, işte bizim gerçeğimiz budur, değişmeyecektir.
48 yıl sonra, ahvalimizi soracak olursanız... Ne diyebilirim Şair Baba?
“Bitmedi kavga sürüyor hala, sürecek
Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek.”
Saygı ve sevgiyle...
(Aydınlık / İTİRAZ YAZILARI’ndan)