PKK ve İsrail akrabalığı
Yazar: Neşe Önen
Dün gazetelerde yer alan bir haber dikkatimi çekti. Haber 40-50 kişilik Yahudi bir kafilenin (büyük bir olasılıkla Kürt asıllı olduğunu tahmin ettiğim) 50 yıl aradan sonra Van’ın Başkale ilçesini ziyaret ettiğini ve BDP’liler tarafindan ilçe girişinde davul, zurna eşliğinde karşılandığını anlatıyor. Bu haber yıllar önce yaşadığım bir anıyı hatırlamama vesile oldu.
1995 yılında bir süre İsrail’de kalmıştım. İbranice’yi öğrenmek amacı ile Ulpan adı verilen dil kursuna devam ediyordum. Ben hariç okuldaki öğrencilerin hepsi farklı milletlere mensup Yahudilerden meydana geliyordu. Bu zengin etnik çeşitlilik sayesinde dünyanın değişik yerlerinde yaşayan Yahudi diasporası hakkında pek çok şey öğrenme fırsatı buldum. Sınıfımda 16-70 arası her yaştan öğrenci vardı. Bizzat yaşayanların ağzından Yahudilerin değişik toplumlarda yaşadıkları sıkıntıları üç ayrı nesilden dinlemek ve İsrail devletinin çatısı altında yeniden bir millet olarak birleşme sevincini paylaşmak doğrusu çok ilginçti.
Sınıfımda Irak’tan göç eden ve annesi Yahudi babası Müsluman olan yirmili yaşlarda bir Kürt genci de vardı. Olur olmaz yerlerde hocaya karşı sert çıkışları ve tartışmacı tutumuyla hepimizin dikkatini çekmişti. İşin tuhaf yanı İbranice dersi veren hocamız da yıllar önce Irak’tan göç etmiş Kürt asıllı bir Yahudi idi. Buna rağmen, Haval adındaki bu arkadaşımız ders konuları içerisinde Yahudi kimliğinin vurgulanması ve ön plana çıkarılmasından rahatsızlık duyduğuna dair şikayette bulunurdu. Kullandığı argümanlara kulak kabartınca Yahudi kimliğinden ziyade kendini Kürt kimliği ile ifade etmek istediği hissine kapılmıştım. Bazen bu aşırı dominant Kürt aidiyeti yüzünden gerçek bir Yahudi olduğundan dahi kuşkuya düşerdim. Birkaç kere de Marksizmi ve Marks’ı öven sloganlar attığına şahit olduğumu anımsıyorum. Olağan bir gençlik heyecanı deyip önemsememiştim.
Haval’ın ilgisini çeken konulardan biri de benim Türkiyeli olmamdı. Sohbet ettiğimiz bir gün bana Türkiye’deki Kürtlerin durumunu sordu. Yorum yapmadan yuvarlak cümlelerle geçiştirdim. İsrail’de Türkiye’den gelenlere karşı büyük bir teveccüh vardır. Dolayısıyla Haval’ın Türkiye ve Türkiye’de yaşayan soydaşlarıyla alakalı olmasında şaşılacak bir şey yoktu. O’nu çok meraklı bir çocuğa benzetiyordum. Sorularının altında derin bir mana aramak ya da masumiyetinden şüphe etmek zerre kadar aklımın ucundan geçmemişti. Ta ki, bütün sınıfı susturup herkesten kara tahtaya büyük harflerle yazdığı yazıyı okumasını istediği güne kadar. Kara tahtada beni dehşete düşüren ve kanımı donduran cümle aynen şöyleydi; ‘Biji Apo, yaşasın Kürdistan’ Gözlerime inanamadım ve öylece kalakaldım.
Ulpan’daki dil kursunun bitiminden sonra Türkiye’ye, yaşadığım şehre, İstanbul’a geri döndüm. Bir gün bir telefon geldi. Arayan kişi Haval’dı. İstanbul’da olduğunu ve beni ziyaret etmek istediğini söyledi. Büyük bir şaşkınlık içerisinde yutkundum. Kendisine hiç bir zaman telefon numaramı vermemiştim. Hakkımda bildiği tek şey İstanbullu olmamdan ibaretti. Telefon numaramı nereden ve nasıl ele geçirmişti, bugün bile cevabını bilmediğim bir sırdır. Ancak o günden sonra acaba İsrail; Kürt asıllı Yahudileri Türkiye’ye karşı destekliyor ya da kullanmak istiyor olabilir mi diye merak etmekten kendimi alamadım.
Asıl gelmek istediğim nokta şudur. İsrail gerçekten de reel politikada Kürtlerle her zaman iyi ilişkiler kurma zorunluluğu duymuştur. Örneğin 1980 yılında İsrail Başbakanı Menahem Begin, Kürtlerle İsrail devleti arasındaki gizli ilişkileri ve Kürtlere insani yardım adı altında silah dağıtıldığını resmi bir açıklama ile ilan etmekten çekinmemiştir. İsrail’i Kürtlerle işbirliğine zorlayan çeşitli sebepler vardır. Bu sebeplerden birincisi; bugün İsrail’de binlerce sayıdakı Kürt asıllı Yahudi vatandaşın varlığıdır. İsrail dışında diğer ülkelerde yaşayan Kürtler’in sayısı ise milyonları aşmaktadır. İsrail hiç bir zaman bu Kürt asıllı Yahudi vatandaşlarını ve bölgedeki diğer milyonlarca Kürt’ü karşısına almak istemez. Bölgede zaten Araplarla başı yeterince dertte. Bunların yanına bir de Kürtleri eklemek istemez. Tam tersi, Arap birliğine karşı Kürtleri kendi yanına çekmek ve desteğini sağlamak daha çok işine gelir. Keza Kürtler için de aynı tez geçerlidir. Mesela Barzani Yahudi asıllı bir Kürt ailesine mensuptur ve bundan ötürü de Israil’in doğal desteğine sahiptir. Buna mukabil Talabani de oğlu Kübad’ın Yahudi bir kızla evlenmesini teşvik ederek İsrail desteğini garantilemiştir. İkincisi; bugünkü konjöktürde Kürtler Kuzey Irak’ta dünyanın en önemli petrol ve gaz rezervlerinin Amerika adına bekçiliğini yaparak karşılığında siyasi ve lojistik bakımdan Amerika tarafından desteklenmektedirler. Bundan dolayı bölgede ABD’nin en yakın müttefiki olan İsrail’in de Kürtlerle dost ve müttefik olmasından daha doğal bir şey olamaz. Ancak İsrail’in Kürtlerle işbirliği içerisinde olma nedenleri arasında Türkiye’yi ilgilendiren en önemli nokta İsrail’in Türkiye’ye karşı her zaman Kürtleri rahatlıkla kullanabileceği hatta PKK’ya destek olabileceği gerçeğidir. Nitekim yakın zamanlarda yakalanan ve MİT tarafından sorgulanan bazı PKK militanları MOSSAD tarafından eğitildiklerini itiraf etmişlerdir. Bunun için İsrail’in pek çok gerekçesi mevcuttur. Bunlardan en önemlisi İsrail’in Ortadoğu politikalarını dengelerken Kürtlerin Türkiye’ye karşı kullanılabilecek en iyi koz olmasıdır. Tüm bu sebeplerden ötürü Türkiye’nin Ortadoğu politikalarında Israil PKK bağlantısını her daim göz önünde bulundurmasında büyük fayda vardır.