İzmir, İzmir'in tarihi ve İzmir'de tarih yazımı üzerine - 3
Yazar: İlhan Pınar
Geçmişiyle bağlarını koparmış toplumların şekillendirilmeleri ne kadar da kolaydır. Aslında toplumsal yaşam bir sürekliliği olan, kuşaktan kuşağa aktarılan bilgilerle beslenen bir olgudur. Ancak bu kesintiye uğradığı zaman bellek silinir ve ortadan kalkar. Ancak geleneksel kültürün ve bilginin kuşaktan kuşağa önemli aktarım yolu olurken; tarih yazımı da bu sürekliliği sağlayan önemli bir yöntemdir.
Kişisel tarihimizin dışında ve öncesinde olan biteni bu yazılı tarihten ve kalıntılardan öğrenir, geçmişte olan biten hakkında bilgi sahibi olur ve birikim sağlarız. Eğer kuşaktan kuşağa aktarım akamete uğramışsa, yazılı aktarım da gerçekleşmemişse vay o toplumun haline...
İzmir bu anlamda her iki olgudan oldukça yoksun bir kenttir. Bugünün İzmirinin kentsel ve toplumsal şekillenişinde büyük etkisi olduğunu düşündüğüm Cumhuriyet Öncesi İzmiri, İzmirli için yabancıdır. Dolayısıyla İzmir henüz yazılamamış ve okunamamış bir kenttir.
Geçenlerde İzmir üzerine bir Alman yazarın henüz Türkçe’de olmayan bir makalesini okurken karşılaştığım saptamanın aslında benim uzun zamandır İzmir üzerine kafa yorarken yaptığım saptamayla örtüştüğünü gördüm. Yazar, Osmanlı Dönemi İzmir'i üzerine düşünüyordu. Son zamanlarda ortalıkta dolaşan gerek Akdeniz Akademisi gerekse Akdeniz Ticaret Merkezi gibi kavramları da bir anlamda ele alıyordu.
Osmanlı Dönemi’ndeki Selanik, Beyrut, İskenderiye ve İstanbul gibi liman kentleriyle karşılaştırılan İzmir’in unutulmasının nedenleri üzerine kafa yoran yazar, analizinin sonunda “İzmir’in yazılmayan bir kent olmasının”, “İzmir’in edebi bir kent olmayışının” bunda etkili olduğu kanaatine varıyordu. Haksız sayılır mı? Bana göre hayır! Peki bugün yazılan ve okunan bir kent midir İzmir? Hayır! Peki bugün İzmir “edebi bir kent midir? Hayır!
Yukarıda değindiğim gibi İzmir henüz yazılan ve okunan bir kent değildir. Herkes yazılmayan ve okunmayan bir İzmir üzerinden bir tasavvuru oluşturmakta ve bunun İzmir ve İzmirlilik olduğunu zannetmektedir. Kente bir takım özellikler atfedilmekte ve bununla özdeşlik kurulmakta ve özdeşliğin üzerinden övünç payı çıkarılmaktadır.
Aslında bu kent tarih olarak, toplumsal olarak ve kültürel olarak zengin bir birikime sahiptir. Ancak bunu yazmadıktan okumadıktan sonra bu övünç ne kadar haklıdır ayakları ne kadar yere basmaktadır. Merak etmek lazım. Merak bilgiye giden yolun ve düşünmenin başlangıcıdır.
Kentin özellikle Osmanlı Dönemi’nde oynadığı ve sahip olduğu rol on yıllardır kentteki kanaat önderlerinin (ne demekse!) ağzından düşmüyor. Bu dönemdeki kentin etkinliği hayal ediliyor ve yeniden canlandırılması amaçlanıyor. Bunun için “Kongreler merkezi”, “Fuarlar kenti”, “Çeşitlendirilmiş turizm merkezi”, “Akdeniz’in yıldızı” gibi içi bomboş kavramlar üretilip sonra da unutulup gidiyor. Bu kavramlar üretilirken kentin bugünkü hali görülmüyor ve düşünülmüyor bile. Bir sanal alem...
Bu tür kavramları üretenlerin kentle ne kadar ilgili ve kent hakkında ne kadar bilgili olduklarını hep merak etmişimdir. Sabah kalkıp bu sonuçlara varmanın ne kadar tutarlı ve sağlıklı olduğunu hep merak etmişimdir. Acaba bir tanesi 17. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına kadar olan İzmir üzerine ne okumuşlardır ne öğrenmişlerdir. Nasıl bir yoruma ve sonuca varmışlardır hep merak etmişimdir.
Gelelim olası okuyabilecekleri ve öğrenebilecekleri konusuna; hani İzmir yazılmamış ve okunmamış bir kenttir dedik ya... Okurlarsa ne okuyacaklar ve bu okunanlar kent hakkında bir sonuca ve yoruma ulaşmalarına yeterli olacak mıdır?
Her şeyden önce şunu saptamakta yarar var: İzmir’de inanılmaz bir bilgi kirliliği vardır!
İzmir İl Kültür Müdürlüğü’nün yayınladığı İzmir kitabı, geçenlerde elime geçen TÜRSAB’ın yayınladığı İzmir kitabı ve içerikleri. İlçe belediyelerinin web sayfalarındaki tarihçeleri geçen yazıda ele almıştım. Daha başka birçok kavramlar; konular, efsaneler ve daha neler neler... Hollanda’dan gelen Levantenler (!), Petit Paris du l’orient’lar, İzmir’in prensesliği(!)...
Bu bilgi kirliliği bir sonraki yazıda üzerinde duracağımız asıl can alıcı konu olacaktır. Bir kent nasıl yazılmazın örnekleri olacaktır bu ele alış.