Türkler havuzu olmayan konutta oturmaz mı?
Yazar: Ercan Sever
Gazete sayfalarını dolduran ilanlara, başarılı yapım olduğu şüphe götürmez reklam filmlerine bakarsak, oturmaz. Düne kadar Yeşilçam filmlerinde zengin evlerinin dekoru havuz ne oldu da günümüz konutlarının vazgeçilmezi haline geldi.
Zirve üstüne zirve yapan satın alma gücümüz mü, yoksa çok da sıcak olmadığımız deniz kültürünü yeniden keşfetmemiz mi? Elbette her ikisi de değil. Sadece havuz statü sembolü olarak özellikle kentli yeni zenginlere pompalanıyor.
Mevcut sitelerde sadece aksesuar işlevi gören havuzların kullanımından ziyade yüklendiği anlam alıcıları cezp ediyor. Çocuklar dışında kullanıcısı olmayan bu havuzların konut pazarlamasındaki abartılı rolü toplumda çakma bir havuz kültürü oluşturuyor.
Onlarca konut arasına sıkışmış apartman, site havuzlarının kullanılması zaten çok ihtimal dahilinde değil. Toplumdaki hakim ahlaki atmosfer, bir kadın veya erkeğin etrafı apartmanlar ile çevrili ortamda havuzu girmesini, sere serpe güneşlenmesini tolere etmez.
Sanırım projelerini havuz ile taçlandıran müteahhitlerimiz kariyerlerini Nice, Cannes, Monako veya Cadiz’de yaptı. Anadolu’nun bir çok yerinde kavga ve kaos nedeni olacak bir davranışı Türklerin alışkanlığı zannetmek yerli bir yaklaşım olmasa gerek.
Toplum mühendisliğine soyunarak havuz kültürü oluşturmaya çalışan bazı müteaahitler, ‘markalı konut’ kavramını; ekonomiye, sektöre hata dilimize sokmayı başardı. İçinde yaşayacakların her türlü ihtiyacının düşünüldüğü projeler birbirleri ile yarış halinde. Akıllı ev otomasyonu, otomatik panjurlar, güvenlik sistemi, zemin döşemeleri, dış cepheleri yani her şeyleri ile özel, iddialı ve tabii ki pahalı bu projelerin vazgeçilmezi ise yüzme havuzları.
İstisnasız her projede yüzme havuzu vurgusu var. Anlaşılan o ki niteliği ve niceliği ne olursa olsun her konut projesinde ilk kazma yüzme havuzu için vuruluyor. Yüzme havuzu olmayan ev ve site sanki ayıplanacak kusur.
Peki bu kadar havuzlu konut, site kimlere pazarlanıyor? Tabii ki deniz ve kültürü ile çok da barışık olmayan ortalama Türk’e. Ancak ilanlara, duyuru ve ilgili haberlere bakarsanız bu konutlar sanki Okyanusya’nın deniz ile bütünleşmiş halklarına pazarlanıyor.
Türklerin denizci bir millet olduğu iddiası aslında ruhumuzu okşama dışında hiç bir şey ifade etmez. Denizle haşır neşir bir topluluk değiliz. Belki de bozkır kültüründen deniz kültürüne geçiş aşamasını tamamlamadık. O çok övündüğümüz deniz kahramanlarımızın önemli bir bölümü Türk kökenli değil.
Su sporlarında hatırda kalır başarımız, Türkler ile özdeşleşmiş deniz mutfağımız mevcut değil. Suya düşkünlüğümüzü test etmek için derin araştırmalara gerek yok. Sezonunda gidin en yakın plaja yerli ve yabancı turistler arasındaki yaklaşım farkını görürsünüz.
Ortalama 10 dakika yüzüp 10 saat plajda kalan yerli turistlerin, yüzmek için en az 10 saat yolculuğu göze alan yabancı turistlerden yetenek konusunda epey bir geride olduğunu kolayca tespit edebilirsiniz.
Basit bir yağmur sonrası oluşan su birikintisinde insanlarımız can veriyor. İşte şimdi siz bu topluluğa konut satmak için en iyi yolun havuzdan geçtiğini düşünüyoruz. Satış eğilimleri havuzlu konutların daha pahalı satıldığını gösteriyor. Ancak havuz destekli bu satış eğiliminin sürdürülebilir olduğuna inanmıyorum.
Toplumsal temeli olmayan bir ilgi alanının alışkanlık haline dönüşmesi kolay değil. Havuzlu konut ise sadece bu rüzgardan etkilenenlerin bütçelerine yük olmaktan başka bir şey ifade etmeyecek.