Dünya Basketbol Şampiyonası, Hidayet ve Metin Oktay
Yazar: Dr. Ülkümen Rodoplu
Dünya Basketbol Şampiyonasının ardından kazanılan ikincilik Türk Spor tarihinin belki de en önemli başarılarından biridir.
Bu başarı yeterli midir? Final maçında ABD Milli Takımını yenebilir miydik? Bu soruların yanıtı ne olursa olsun sonucu değiştirmez. Ancak, finalde hiç bir oyuncumuzun maçı kazanmak ve şampiyon olmak için çabalamadığı konusunda hemen herkes hem fikir olmuştur.
Şampiyona başlarken dünyada kaç kişi Türk Milli Takımı'nın ikinci olacağına inanmıştır? Kaç kişi Yunanistan, Sırbistan, Rusya milli takımlarını yeneceğimizi düşünmüştür? Böyle baktığımızda, kazanılan ikinciliğin başarı olduğuna inanmalıyız.
Halter, güreş, boks gibi branşlarda gelen başarı elbette ki çok önemlidir. Ancak, Dünya Basketbol Şampiyonasında final oynayan milli oyuncularımızın ülkemizin çok gereksinim duyduğu tanıtım ve imaj konusunda çok daha fazla katkı sağladığı ortadadır.
Galatasaray Futbol Takımının kazandığı UEFA Şampiyonluğu'ndan, Türk Milli Futbol Takımımızın kazandığı dünya üçüncülüğünden sonra kazanılan en önemli takım başarısının tadını çıkarmalıyız. Oyuncularla gurur duymalıyız. Bu başarıda büyük emeği olan çok sayıda insanı takdirle anmalıyız.
Oyuncularımız sahada ne kadar olumlu ve başarılı bir görüntü çizdiyse, maç sonrası canlı yayınlarda verdikleri demeçlerde o kadar kötü ve başarısız olmuşlardır. Takım kaptanımızın Fransa maçından sonra, Bu takım maddi manevi her şeyi hak ediyor demesi ve aynı tarzdaki konuşmasını Sırbistan galibiyetinden sonra da sürdürmesi dev adamların kaptanına yakışmamıştır.
Final maçından sonra ertesi gün (13 Eylül 2010 Pazartesi) gazetelerde Milli Takım'a verilen pirim ön plana çıkmış ve takip eden günlerde de sadece bu konuşulmuştur. Başarının nedenleri, aktörleri, emeği geçenler, oyuncuların anne ve babaları hiç konuşulmamıştır. Milli formanın ne kadar önemli olduğu ve herhangi bir sporcu için bu formaya sahip olmanın maddi karşılığının olmadığı unutulmuştur.
Aynı gün gazetelerin spor sayfalarında gördüğüm bir haberde Metin Oktayın ölüm yıl dönümü olduğunu okudum. Böylece gerçek bir sporcunun kim olduğunu ve forma aşkının ne olduğunu anımsadım.
Türkiye'nin en büyük golcülerinden biri olarak kabul edilen Metin Oktay 1955 yılında Gündüz Kılıç tarafından 5 yıllık sözleşme karşılığında Chevrolet marka bir otomobil vererek sarı kırmızılı renklere bağlanmış. 36 kez A Milli Takım'da oynayan Metin Oktay bu formayla 19 gol atmış. En çok gol atan oyuncu (632), birkaç sezon aralıksız en çok gol atan oyuncu (11), tek sezonda en çok gol atan oyuncu (38), uluslararası bir müsabakada en çok gol atan Türk oyuncusu (19) olmuştur.
Tüm bu güzel özelliklerin başında Metin Oktay, dürüst ve efendi bir insandır. Formayı terletirken karşılık beklememiştir.