Okulların açılmasına neredeyse bir ay kaldı ve hala keyifli tatilim sürüyor. Ama en güzeli ailemle birlikte gittiğim Dalyan tatiliydi.
Her zamanki gibi heyecanlı ve sabırsızdım. Acaba Caretta Caretta görebilecek miydik? Biliyorsunuzdur, ülkemizde Caretta Carettalar tek Dalyan’da bulunur. Görebilirsek çok mutlu olacaktım.
Yola koyulduk. Muğla’ya kadar her şey çok güzel gidiyordu. Hava çok sıcaktı. Tam o sırada dolu yağmaya başlamaz mı? Yazın ortasında dolu yağıyordu! Muğla merkezde şarıl şarıl yağmur yağdığını yoldan görebiliyorduk.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob01.jpg)
Ama biz kentin içine girmeyip Marmaris yolundan devam edecektik şansımıza…
Kısa bir süre yağmurda ilerledik. Bizim için çok eğlenceli olmuştu ama benim içime kurt düşmüştü. Ya tatilimizde de dolu yağarsa diye ama annem bunun daha zevkli olacağını söyleyerek içimdeki korkuyu biraz dindirmişti. Bana göre oldukça uzun bir yolculuğun ardından Dalyan’a vardık. Çok renkli bir yerdi. Kalacağımız yeri biraz zor bulduk. Oysa çok kolay bir yerde, nehrin yanı başındaymış. Otelin havuzu vardı. Benimse havuza alerjim vardı. Bu zamana kadar sadece bir kez havuza girdim. Ama orada deneyelim dedik ve girdik. Havuza alerjim geçmişti galiba, hiç bir şey olmadı. Havuzun tadını çıkardım.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob02.jpg)
Babamın gazeteci arkadaşının tavsiyesiyle kendimize güzel bir program yaptık. İlk gün Oniki Adalar gezisi yapacaktık. Ertesi gün ise Dalyan turu… Sonraki gün de Yuvarlakçay…
Tatilimizin ilk günü sabah erkenden kalktık. Tekneler Göcek’ten kalkıyordu. Servisle Göcek’e geldik. Çok güzel yatlar hemen dikkat çekiyordu. Bizim teknemiz de çok güzeldi. Kendi yerimize oturduk ve yola koyulduk.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob03.jpg)
Saat 9’dan 6’ya kadar sürecekti yolculuğumuz. Altı farklı yerde denize girecektik. Çok güzel olacaktı. Denizde lüks tekneler vardı. “Acaba ünlü birisi var mıdır içinde?” diye sürekli çevreme baktım. Bu arada fark ettim ki su çok temizdi. Berraktı. Ve sonunda ilk denize gireceğimiz yere vardık. Tekneden atladık.
Yabancı bir aile vardı teknenin üst katına çıkıp oradan atlıyorlardı. Biz daha çok dalıyorduk. Annem tekneden atlamama henüz izin vermiyor. Çoğunlukla denize girme saati kırk beş dakika veya bir saatti; yani çok uzun. Keyfini çıkardık. Sonra yola koyulduk. Yine denize girdik yine eğlendik. Çok eğlenceliydi.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob04.jpg)
Üçüncü durağımıza geldiğimizde kaptan yüzme bilmeyen varsa diye kıyısı yakın olan bir yere gitti. Orası da güzeldi. Ama orada normalden fazla duracaktık. “Neden?” diye sorarsanız, çünkü yemekler pişirilecekti. Mangalda… İsteyene taze balık, isteyene tavuk vardı. Ben balık yerim ama tavuğu daha çok sevdiğimden tavuk istedim. Biz denize girerken onlar pişireceklerdi. Biz denizdeyken kokular çok güzel geliyordu. Bu sırada bir şey daha fark ettim, biri bir ağaca ip bağlamış. Babam o tarafa gidiyordu. Gitti ve Tarzanlık yapmaya başladı, çok komikti. Sonra bizi yemeğe çağırdılar. Yediklerimizi anlatmayayım, ayıp olur, ama çok güzel ve lezzetliydi…
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob05.jpg)
Sonraki durağımız Akvaryum’du. Bu isimden orada çok balık olduğunu çıkardım. Denizin ortasında deniz sığlaşmıştı. Oraya gittik. Bir çok balık vardı, değişik değişik. Bazıları sürü halinde bazıları tek. Ama belli ki yemek arıyorlardı. Sonra babamla tekneye yanaştık annemden benim fotoğrafımı çekmesini istedim. O sırada babam dalıyordu. Orası derindi. Ama yakınları taşlıktı. O sırada babam “Buraya gel” dedi. Çok korkmuştum. Ne olup bittiğini anlamamıştım. Tekneye binince babam söyledi. Değişik bir balık görmüş. Bana doğru yaklaşıyormuş. Sanki tek gözlü gibi gelmiş ama olmaya da bilirmiş. O yüzden geri çekmiş. Ama ben çok korktum, diğer yerlerde önce derinlere gitmek istemedim, ama sonra korkumu aşıp gittim.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob06.jpg)
Yolumuza devam ettik. Diğer yerlerde de girdik. Oralarda başımıza bir şey gelmedi neyse ki! Artık son durağa yaklaşıyorduk. Servise kadar Kaptan’la sohbet ettik. Adaların korunması için yeni önlemler alınıyormuş, ama bu yüzden bazı sıkıntılar da çekiyorlarmış. Çok deneyimli birisiydi, annemle babam ne sorsalar anlatıyordu. Otele döndüğümüzde çok yorgundum. Gece mışıl mışıl uyumuşum.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob07.jpg)
Ertesi sabah yine erken kalktık. O gün Dalyan’da tekne turuyla labirenti dolaşacaktık. Yola koyulduk. Bir rehberimiz vardı. Labirent maceramız başlamıştı. İlk başta kral mezarlarını gördük. Rehber bize değişik değişik bilgiler anlattı. Kral mezarlarını kölelere yapıyormuş. Bellerine halatlar bağlayıp aşağı sarkıtıyorlarmış ve kayaları oyuyorlarmış. Mezar bitince de özgürlüklerine kavuşuyorlarmış. Tabii bu kadar tehlikeli bir işi yaparken ölmezlerse… Krallar ve ailelerine büyük mezarlar veriliyormuş. Zengin kişiler de buralara gömülüyormuş. Ama onların mezarları çok daha küçük… O aileden biri daha ölürse eski ölen kişinin kemikleri ileri itiliyor ve yenisi gömülüyormuş.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob08.jpg)
Sonra labirent yolculuğumuza devam ettik. Sazların içinden geçiyorduk. Gözlerimi dört açmıştım. Caretta Caretta arıyordum. Balıktutsak diye bir yer vardı. Labirentin içinde. Orada balıklara tuzak kuruluyormuş. Deniz ile nehrin ayrıldığı yerde balıklar topluca geçiş yaparken yakalanıveriyorlarmış.
Balıktutsak’ın hemen çıkışında ise mavi yengeç satıyorlardı. Önce canlı canlı inceledik. Kaptan bütün masalara dolaştırdı mavi yengeçleri. İsteyenler sipariş verebiliyordu. Biz de tadına bakmak için istedik. İztuzu Plaji’ndaki deniz molası sırasında mavi yengeçlerimiz pişecek dönüşte yiyecektik.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob09.jpg)
Yine yola koyulduk ve İztuzu Plajı’na geldik. Orada iki alan var; bir yer insanlara açık, bir yer kapalı. Kapalı bölümde Caretta Carettalar yumurtluyor. O yüzden gidiş yasak. Burada Caretta Caretta görme şansımız yüksekti ama maalesef görememiştik. Umudum azalıyordu. Ama denizin dalgalarında sıkıntım biraz olsun azalmıştı.
İztuzu Plajı dönüşü mavi yengeçlerimizi aldık. Annem sanki ustasıymış gibi kırmaya başladı. Tadına baktım. Tatlıydı. Değişik bir tadı vardı. Hiç sevmedim, ama biraz yedim. Sonra fark ettim ki pişirince çok kötü kokuyormuş. Elime sinmişti kokusu. Size önermek isterdim, ama ben beğenmedim. Ama yine de deneyin belki sizin damak zevkinize uyar.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob10.jpg)
Sonra nehrin karşı tarafındaki restoranda yemeğimizi yedik. Teknemize geri döndük. Tam kaptanı bekliyorduk ki bir Caretta Caretta gördük. Çok şanslıydık. Çok şirindi. Sürekli dalıyordu. Çok zor fotoğrafı çekiliyordu. Ama babam çekmeyi başardı. Çok mutlu olmuştum. Kısa bir süre etrafımızda dolaştı.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob11.jpg)
Sonra termal havuz ve çamur banyosunun olduğu yere gittik. Hiç birimiz çamur banyosuna girmek istemiyorduk. Ama ne olduysa annemle beraber girdim. İğrençti, ama girdik! Bir ilk gerçekleştirdik. Birkaç dakikada çıktık zaten. Annemin çamurlu sırtına “Beni yıka” diye yazdım. Sonra da ben babamla termal havuza girdim. Annemin yüksek tansiyonu olduğunu için girmedi. Çok sıcaktı. Benim o gün parmağım biraz yara olmuştu. Anında geçirdi. İşte bunu size önerebilirim.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob12.jpg)
Sonra Köyceğiz Gölü’ne gittik. Gölde zor yüzüldüğü için sadece büyüklerin girmesine izin veriliyordu. Babam girdi. Normalde babam çok uzun süre denizde durur. Ama burada 5 dakika girdi. Çünkü akıntılar yüzünden bir de tatlı su olduğu için çok yorulmuştu. Sonra iskeleye geri döndük. Günümüz yine yorucu geçmişti. Ama çok eğlenmiştik. Otelde havuza girmeyi ihmal etmedim tabii…
Sabah yine yola koyulduk. İlk durağımız Yuvarlakçay’dı. Mutlaka görmelisiniz. Yolu biraz zorlu, ama sonucuna değer. Pırıl pırıl akan, buz gibi bir çay… Suyu yaz sıcağında bile 10 dereceymiş. İçinde fazla durmak imkansız, ayaklarım soğuktan kıpkırmızı oldu. Çayın kenarında köylü teyzeler, amcalar çadırda nöbet tutuyorlardı. Çayın üstüne santral yapılacağı için mahkemelikmiş. Onlar için çok önemliymiş bu çay. Çok güler yüzlüydüler. Umarım onlar kazanırlar mahkemeyi.
Daha sonra Marmaris yoluna girdik ve en sevdiğim yer İncekum’da da denize girdik. Her zamanki gibi çok kalabalık, ama çok güzeldi.
![](http://www.kentyasam.com.tr/gezi/22082010ob13.jpg)
Maceralarla dolu, güzel bir tatil geçirdim. Peki, kışın okula gidemeyen, yazın tatile çıkamayan çocuklar ne olacak? Onlar kışın soğukta, yazın sıcakta sokaklarda mendil satıp para kazanmaya çalışacak. Belki bazıları kötü işlere karışacak. Bunlar ile ilgili bir dizi var bilmem izlediniz mi? Umut Yolcuları. Star TV’de cuma akşamları yayınlanıyor. Eğer izlerseniz onların halini daha çok anlarsınız. Ben o diziyi izliyorum ve komik şeyler de var. Ama onlar bir yana o çocukların durumu çok kötü. Bir de o dizide en sevdiğim kişi Zuhal Olcay başrolde… Bence herkes bu diziyi mutlaka izlemeli ve bu çocukların durumunu anlamaya çalışmalı...