Kredi kartından avans çekmek
Yazar: AyÅŸe BaÅŸak Kaban
Bunu yeniden söyledi. Ben yine yeniden şaşkınlık içerisinde kendisini dinledim. NTV’de haberde geçen cümle şu şekildeydi; “Bunu ciddi, kararlı, inanarak ve bilimsel söylüyorum, milletimi ve vatanımı sevdiğim için söylüyorum,” dedi. Kim dedi? Recep Tayip Erdoğan. Nerede söyledi? Bir nikâh töreninde. Kime söyledi? Gelin ve damada.
Her fırsatta bunu söylüyor zaten. Her gittiği yerde; gördüğü her gelin ve damada, her gelin ve damat adayına, doğurabilecek yaşta olan kadınlara, erkeklere, partisinin grup toplantısında, halk meydanlarında, açılışlarda, her yerde uluorta söylüyor; “En az üç çocuk istiyorum”...
Bu sefer de aynı şeyi yaptı. Yeni evli çiftin gözlerinin içine bakarak, “Beklentimiz var; biliyorsunuz, en az üç tane yavru. Fazlası olabilir, ama azını istemiyoruz. Rabbimden temennimiz bu. Herhalde siz de bunu temenni edeceksiniz değil mi? Özellikle Şeyma kızımıza burada çok daha önemli işler düşüyor. Bunu ciddi, kararlı ve bilimsel söylüyorum, milletimi ve vatanımı sevdiğim için söylüyorum.” dedi.
Sonrasında devam etti: “Bugüne kadar milletimiz üzerinde bu konuda çok yanlış oyunlar oynandı. Bu yanlış oyunların da bedelini ödemeye başladık. Şu anda Türkiye’nin nüfus artış hızı 1,4’e kadar düşmüş durumda. Bunu süratle toplamamız, düzenlememiz lazım. Yoksa 20 sene sonra Türkiye, nüfus itibariyle dünyadaki ülkeler arasında en yaşlı ülkeler arasına düşen ülke olur.”
Bana bir masal anlat
Erdoğan’ın bu söylemi bana satranç ustası padişah masalını hatırlattı. Masal kısaca şöyleydi: Memleketin birinde satranç ustası bir padişah vardır. Kendisine usta rakipler arar dururmuş. Kendisini mat edene de dilediği ödülü verirmiş. Günlerden bir gün ak sakallı, yaşlı bir adam gelmiş saraya. Keyifle oynamışlar siyah beyaz tahtanın üzerinde. Sonunda yaşlı adam kazanmış oyunu ve padişah, “Dile benden ne dilersen” demiş. Yaşlı adam, önce “İstemem” demiş. Ama padişah kararlıymış, bunun üzerine ak sakallı yaşlı adam, “İlle de bir şey verecekseniz buğday isterim” demiş ve devam etmiş, “Şu satranç tahtasının ilk karesine bir buğday koyalım, ikinci kareye onun iki katı, ondan sonraki karelerde de bir öncekinin iki katı olsun”...
Padişah adamın tok gözlü olmasına sevinmiş ve hemen isteğini yerine getirmiş. Birinci kareye bir, ikinciye iki, üçüncü kareye dört, dördüncü kareye sekiz... Onuncu karenin hakkı beşyüz on iki buğday. Yirmibirinci karede sayı bir milyonu bulmuş. Altmış üçüncü kareye gelindiğinde sarayın stoklarının yarısı tükenmiş. Altmışdördüncü kare tüm stokun bitmesi demekmiş...
Bu bir masal olsa da nüfus bilimcileri, dünyadaki ve ülkelerde ki nüfus artışını bu şekilde anlatıyorlar. Gayet basit bir örnekle. Buna geometrik artış deniyor. Korkunç değil mi?
Üstelik geometrik artışın olması için ille de masaldaki gibi sayıların iki katı ile çarpılması da gerekmiyor. Belli bir yüzde ile artışın olması yeterli.
Yani kimse endişe etmesin, biz dahil tüm dünya üremeye devam ediyoruz. Üstelik Erdoğan’ın dediği gibi yüzde 1.4'lük artış da bizim için korkutucu değil. Gayet yerinde ve hatta kaynakların hızla tükendiği göz önüne alınırsa belki de tüm dünya ile beraber biraz birleşmeye ara vermek gerekiyor.
Çünkü Birleşmiş Milletler Raporu’na göre, 2050 yılında dünya nüfusu 10 milyarı aşacak. 10 milyar insan... Yani bugün doğan bir bebek, 40 yaşına geldiğinde dünyayı ve doğal kaynakları 10 milyar insan ile paylaşmak zorunda kalacak.
Rapora göre, şehirlerde hayat yaşanmaz hale gelecek, içecek temiz su bulunmayacak, doğal besinler tükenecek, tarım iflas edecek ve hatta iletişim araçları dahi çalışamaz hale gelecek.
Yaş 40... Sizin çocuğunuz 40 yaşında. Yıl 2050. İlk bebeği dünyaya gelmiş, ikincisi yolda... Sizde anneanne, babaanne, dede olma keyfini yaşayacaksınız. Çocuklar, torunlar hep beraber yeşil bahçenizde çay keyfi, büyük aile yemekleri falan... Size iyi uykular. Koca bir yalanın içerisinde yaşıyorsunuz. Bu dünya kendisini insanoğlu sayesinde tüketti, artık can çekişiyor.
Öyle diyor ya Erdoğan. Ben kendisinin üç çocuk isteğini; ciddi, karalı ve inanarak dile getirdiğine tüm içtenliğimle inanıyorum ama bilimsel olarak bunu söylemesi mümkün değil. Çünkü bilim bambaşka şeyler anlatıyor.
Yüzde 1,4 oranını yetersiz bulan ve her çiftten en üç çocuk isteyen Erdoğan’ın Somali’ye bir bakmasını öneriyorum. Zira Somali’de nüfus artışı yüzde 3... Tam da kendisinin istediği gibi...
Bilim insanları nüfus artışının getirdiği ve getireceği olumsuzlukları kırmanın iki yolu olduğunu söylüyor; birincisi, daha fazla kaynağı harekete geçirmek. İkincisi, nüfus artışını yavaşlatmak, böylelikle var olan kaynakları paylaşmak için talebi azaltmak.
İkincisini önermeyen Recep Tayip Erdoğan sanırım ilk yolu deneyecek. Umarım bir başka bilimsel söyleminde bize bu konuyu açar.
Bunun sonuçları acı ve ağırdır. Ülkemizde işsizlik rakamları tavan yapmışken, eğitim ve sağlık skandal denilebilecek bir düzeye indirgenmişken, fakirlik alıp başını gitmişken... Ve tüm bunlara gezegenin sinyal vermesi durumu da eklenmişken...
Bir de bu sözünün devamı vardı zamanında; “Benim dört çocuğum var. Gene olsa gene yaparım” gibi bir şeydi. Bizim gücümüz yok Sayın Erdoğan, bizim onun bunun bursuyla çocuklarımızı Amerika’da okutabilecek, onlara her gün et yedirecek, bol bol süt içerek, kolejlere yollayacak gücümüz yok. Ayrıca; mahalle esnafında çıraklık yapsın, sanayide üç kuruşa çalışsın, sokaklarda dilensin, küçücük elleri ile imalathanelerde sabahlasın, sokaklarda ayakkabı boyasın, istismar edilsin, tecavüze uğrasın, dayak yesin, kaybolsun diye de çocuk yapacak kadar maceracı değiliz. Kusura bakma.
Ha, sen dersin ki; “Bundan sonra doğacak tüm çocuklar şahane bir hayat sürecek, hiçbir çocuk eğitimsiz kalmayacak, hastanelerde sürünmeyecek, gıdasızlıktan ölmeyecek, hepsi iyi okullarda okuyacak, dilediği işi yapabilecek”... Bak o zaman düşünürüz.
Şimdilik bir... Belki iki olur. Ama bana kalsa; gerçekten ekonomik ve ruhsal olarak kendinizi zengin hissediyorsunuz o zaman çocuk yapın derim. Yoksa sizin söyleminizin kredi kartından avans çekmekten farkı yok...