"Burası Türkiye"... Bu söz dizisi kadar bizi bize daha iyi anlatan başka bir şey yoktur sanırım. Az gelişmiş ülkenin acılı, bol gözyaşı ve hüzün yüklü romanın ön sözü niteliğindedir bu tanımlama.
Televizyon karşısında bir o kanaldan bir bu kanala zıplıyorum. Saat 17.30... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal istifa etmiş. Haber kanalları, "son dakika" gelişmesi olarak bunu duyuruyor. Birbiri ardına, gazetecilerden, politikacılardan görüş alınıyor. Her üç kişiden biri neredeyse bu tanımlamayı kullanıyor, "Burası Türkiye, 24 saat içerisinde bambaşka şeyler olabilir, kesin konuşmamak lazım..."
Aynı çemberin içerisinde dönen konuşmalardan sıkılıp, diğer kanallara geçiyorum. O saatlerde evlenme macerası içerisine düşmüş halkımın programları mevcut kanallarda, oradaki yaşlı konuklardan biri, evlenip evlenmeme kararını vermekte zorlanan adaylara öğüt veriyor, "Burası Türkiye evladım..."
Bir başka kanalda, yemek programı var. Frapan giyimli kadın, salatasını çatalıyla karıştırırken karşısındaki genç kadına, "Burası Türkiye şekerim... Aldığım etin et olup olmadığını düşünüyorum her zaman?" diyor.
Öylesine saf bir kabulleniş var hepimizde. En bilmişinden en cahiline kadar tek kabullenişimiz, burasının Türkiye olduğu...
Deniz Baykal'ın özel hayatı
![](haber_resim_goster.php?resim=23449)
Klasik olacak ama “En iyisi bu” diye düşünüyorum, "ilk taşı en masumunuz atsın”... 70’lik Baykal’ın özel hayatı içerisinde; kiminle, nerede, ne zaman, nasıl ve ne yaptığı beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Bunun için istifa etmiş olması ise beni feci derecede şaşırttı doğrusu. Ama tüm tantananın ardında yatan tehlikeli ve acı gerçeği kimse görmek istemiyor.
Bu kaset “rezaleti” içerisinde rezil olmayanlar, gerçek olsalar dahi, o görüntülerde yer alan erkek ve dişidir. Geriye kalan herkes, çekeninden, yayınlayana, yayınladıktan sonra gürültü çıkarana, ağzı sulanıp “istifa” diye el şaklatanlara, bunun bir haber değeri olduğunu iddia edenlere kadar herkes rezildir. Burada durup Akşam Gazetesi’ni tebrik etmek istiyorum. Olayı görmezden gelebilme hassasiyetini gösterecek cesaretleri olduğu için...
Daha da mühim olanı şudur. Onu da kız kardeşim söylemiştir, "Acaba birilerinin elinde herkese ait bir takım kasetler, telefon konuşmaları mı var? Böyle canları istediklerinde, taş koymak gerektiğinde, gazetelere, televizyonlara, internete servis edilmek üzere hazır bekletilen?"
Doğru söze ne denir?
Burası Türkiye işte, asgari ücretin bizimkinden iki kat fazla olduğu Yunanistan’da halk isyan bayraklarını açtı. Bizden en az üç kat tok olan Yunan halkı krizde dünyayı ayağa kaldırdı da biz Baykal’ın boxer'ına takıldık kaldık ya, daha da diyecek bir şey bulamıyorum.
Yeni bir anayasa
Kendi bilincine varamamış bir halkın anayasasını onaylama yolunda atılan adımlar hızlanmaya başladı. Oyunu çeyrek altından, kömüre, buzdolabından, bedava dershaneye satacak kadar yoksul bir halkın anayasasından bahsediyoruz.
12 Eylül Anayasası’nın değiştirilmesi konusunda neredeyse herkes hem fikir. Daha demokratik, insana, hayvana, doğaya daha çok sahip çıkan bir anayasa hepimizin özlemi ama bu dayatmalarla ve uzlaşmadan uzlaşmış gibi görünmekle olmuyor. Bu durum daha fazla huzursuzluğa yol açıyor. Kaldı ki, anayasa gibi teknik bir konunun halka götürülmesinin sonuçları nedeniyle bugün bu sorunu yaşıyoruz. Bakınız 12 Eylül Anayasası...
Ama... Aması ilk paragrafla başlıyor aslında. "Burası Türkiye!" 1982 Anayasası’nın değiştirilmesi için, AKP Hükümeti'nin uyguladığı yöntemler bir çeşit akıl oyunu.
Referanduma götürülecek “yeni anayasa”nın, 1982 Anayasası'ndan ne farkı olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Faşist baskıyı mı azaltacak mesela? Benim gördüğüm kadarıyla daha fazla artacak.
“Tam demokrasi” diye bağıran aydınların, seçim barajı söz konusu olduğunda neden hiç ses çıkarmadığını anlayamıyorum. Partilerde lider cuntası da yeni anayasa ile aynen korunuyor görünüyor. Kürt açılımı için ortalık birbirine katılıyor ama BDP’nin önerileri dinlenmiyor, YÖK daha da güçlenerek bir canavara dönüştürülüyor.
Dokunulmazlıklar mı? Deve kuşu gibi kuma gömdüler başlarını, kimse “kaldıralım” demiyor. Yüksek yargı... Bunu 12 Eylülcüler bile yapmaya cesaret edememişti. Yargı yürütmenin şefkatli kollarına emanet ediliyor!
Yeni bir anayasa... Bu hiç gitmemek için hazırlanan bir bildirge olabilir mi acaba?
Burası Türkiye...
Efes Pilsen kapatılmasın!
Bana basketbolu sevdiren takımdır Efes Pilsen... Bugün benim yaşımda olan hemen hemen herkes içinde geçerlidir sanırım bu. Efes Pilsen Spor Klubü’nün kapatılması demek, Türk basketbol tarihinin çok büyük bir bölümünün yok edilmesi anlamına gelir.
"Alkollü içki üreticileri, spor kulüplerine destekleyici olamayacak"... Gerekçe bu... Avrupa Şampiyonu olmuş tek takımdan bahsediyoruz. Sarıp, sarmalayıp, pamuklara sarmalı aslında o takımı.
Baskıcı, dediğim dedik, kendinden başkasını dinlemeyen ama pek bir demokratik hükümetin yaptığına bakın.
Burası Türkiye... Açılım mı dediniz, kap-a bir Efes!