Ege İş Kadınları Derneği'nin (EGİKAD) her ay üyeleriyle birlikte düzenlediği yemeğe bu ay etnolog, Türk kültürü araştırmacısı, koleksiyoner Sabiha Tansuğ konuk oldu. Çocukluğumun metal elli kuruşları üzerindeki gelin başlıklı kadın olarak anımsadığım Sabiha Tansuğ, yemeğe katılan kadınlara bir kere daha gösterdi ki; idealler insanı yaşı kaç olursa olsun dimdik ayakta tutuyor...
Başında püsküllü, beyaz ipekli özel bir tarzda bağlanmış başlığı, ellerinde eksik ellik yani yarım eldivenler var Tansuğ'un. Yıllar boyu ilmek ilmek bir oya gibi işleyip, biriktirdiği koleksiyonundaki geleneksel giysilerimizin bugün bile şıklıkla kullanılabileceğini gösteriyor üzerindeki giysiyle.
Sabiha Tansuğ'la yemek başlamadan yaptığımız kısa söyleşide şimdiki başlıkları nasıl bulduğunu sorunca,"estetik bulmadığını" söylüyor ve ekliyor: "Gaye saç göstermemekse, bunun için eski kaynaklarımıza bakarak oradan kopyalar yapabilirdik. "
Sabiha Tansuğ, ömrünü Türk kültürü için son derece önemli olan Anadolu başlıklarını, giysilerini, takıları ve el işlerini toplamaya adamış. Artık sandıklarda bile zor bulunan, geleneklerimizle birlikte yok olup giden giysiler, kumaşlar, başlıklar, iğne oyaları, örtüler onun koleksiyonunda bambaşka bir anlam buluyor ve bir araya geldiğinde bulmacanın parçaları gibi eksikleri tamamlıyor.
"Ben ilk kadın girişimciyim"
EGİKAD'ın başkanı Işın Yılmaz'la 7 yıl önce Çırağan Sarayı'nda düzenlenen 19. Dünya Giyim Fuarı'nda açtığı sergisinde tanışan Tansuğ, aldığı davet üzerine katıldığı yemekte iş kadınlarıyla bir hazine değerindeki özel koleksiyonunu oluştururken yaşadığı deneyimleri heyecanla paylaşıyor.
Gümülcine'de doğan ve 1941 yılında Alman işgalinde geldikleri Ege köylerinde yaşamını sürdüren Tansuğ, Yörük ve Türkmen giyimlerini Anadolu'ya gelince tanımış. Manisa'nın ardından yerleştikleri Bergama'da Çukur Han'da çocukluk yıllarından başlayarak gördüğü altınlı başlıklı, çizmeli, üç etekli yörük kadın giysilerinden etkilenmiş. Ardından Soma'da çoban kadınları tanımış. Cumhuriyet bayramlarında Akhisar'da Efe havasında oynayan Yörük ve Türkmen kadınları ise hiç unutamamış.
Tüm ülkenin büyük yokluklar yaşadığı, kasketlerde bile bin yamanın olduğu, kepeklerin kavrulup yemek diye yendiği, ülkenin harap durumdaki yıllar derin izler bırakmış Sabiha Tansuğ'da da. Tansuğ, kendisini dikkatle dinleyen iş kadınlarına "Şimdi sizler çok şanslısınız. Türkiye'nin şanslı devrine girdiniz. Ne mutlu. Hiç bir şey kolay olmadı. Ama değerlerimize yeterince sahip çıkamıyoruz. Para kültürle ilimle değerlenirse ülke kalkınır" diyor.
Yaşamı boyunca kültüre, sanata ilgi duyan Tansuğ, 1963 yılında çıktığı Avrupa gezisinden döndüğünde Eyüp'teki Pier Loti kahvesini işletmeye karar verdiğini anlatıyor:
"Ben belki ilk girişimci kadınım. İlk kahveyi açan kadınım. Pierre Loti Kahvesi'ni işletmeye karar verdiğimde herkes şaşırmıştı. Avrupa gezisinde özellikle Viyana'da, Fransa'da gördüğüm kahvehaneler çok etkileyiciydi. Mektuplar yazılıyor, gazete okunuyor. Kültürevi gibi oralar. Sorunca da, 'Bu kültürü Türklerden aldık' diyorlar. Eyüp'e geldiğimde kahvehaneye gittim baktım ki turist dolu. O dönemde de Nuri İyem'den ders alıyorum. Kültür ortamıyla iç içeydim. Eyüp'de ortalık perişan bir haldeydi. Bir ampül sallanıyordu kahvede. 'Ümit ışığı bu' dedim. Ve kahveyi açtık. 4 ayda restore ettik. Orayı eski bir Türk kahvehanesi şekline dönüştürdük. Turizme açtık. İnanılmaz bir ilgi gördü yabancılar tarafından. Orada kazandığım parayı hep koleksiyonuma yatırdım."
50 kuruşların üstünde
Sabiha Tansuğ'un 1968 yılında açtığı Anadolu Kadın Başlıkları Sergisi büyük yankı uyandırmış. Sergiyi gezen ve son derece etkilenen dönemin Darphane Müdürü Nezihi Tokar kendisine 50 kuruşlukların üzerine resiminin basılmasını teklif etmiş. Devlet adamlarının dışında halktan bir kişinin resiminin basıldığı ilk para olan 50 kuruşluklarda, Ankara Hotozu isimli gelin başlığıyla yer almış Tansuğ.
Koleksiyonumu halkla paylaşacağım
Tansuğ'un yaşamı boyunca en büyük hayali, 40 yılı aşkın süredir topladığı bu kültürel hazineyi sergileyebileceği bir müze açabilmek olmuş. Yurt dışı gezilerinde yabancıların çocukları anaokulu çağından başlayarak müzelere götürdüğünü görmek ise çok etkilemiş kendisini. Şehir müzelerinin daha çoğalmasını, bunun için hem devletin hem koleksiyonerlerin katkılı olması gerektiğini anlatıyor Sabiha Tansuğ. Ülkemizde hala bir tekstil, kostüm müzesi olmayışını ise büyük eksiklik olarak nitelendiriyor, "Giysi deyip geçmeyin. Her birinin ardında binlerce yıllık kültürün son izleri var" diyor.
Geleceğe bırakacağı kültürel mirasın daha da gelişmesi için kendisine haber geldiğinde heyecanla yollara düştüğünü, başlıkları yılmadan kendi elleriyle temizlediğini söylüyor. Yıllarını verdiği özel koleksiyonunun dünyada eşi bulunmadığını vurgulayan Sabiha Tansuğ heyecanla paylaşıyor hislerini:
"Bir mendili bile satmadım ben. Bu zenginliği paraya çevirmedim. Çünkü onlar geleceğe bir emanet. Biz herşeyimizi kaybediyoruz. Müzeler olmazsa geleceğe ne bırakacağız?"
EGİKAD Başkanı ve aynı zamanda tekstilci olan Işın Yılmaz, bu son derece değerli koleksiyonun bir müzede sergilenmesi için Egeli iş kadınlarının destek vereceğini söylüyor Sabiha Tansuğ'a.
Tansuğ, bir ara boynundan altın zincirini çıkartıyor. Zincirin ucunda, 50 kuruşluğun üzerindeki resimin basılı olduğu altın bir hatıra para var. Kolyeyi sımsıkı kavrıyor. Başını dimdik tutarak söyledikleri geceye katılan herkesi etkiliyor:
"Babam bana tuttuğun altın olacak kızım derdi. Altın gibi yaşayacaksın derdi. Gerçekten de ben altın oldum. Çok zorluklar yaşadım. Ama bunca yıl hep kendi çabamla yol aldım. Kimseden miras kalmadı bana, eşlerimden de. Bu göçmen kızı, hiç koca ekmeği yemedi."
Mavi gözlerini uzaklara bakarak sakin sakin konuşan bu sandık kokulu kadının, adını taşıyan Sabiha Tansuğ Müzesi'nin kapısından da yine böyle dimdik ve sağlıkla girmesini, bu mutluluğu yaşamasını yürekten diliyorum.
***
Editörün notu: Kent-Yaşam yazarı Saaadet Erciyas'ın bu yazısı, Ege Bölgesi Sanayi Odası'nın Aytaç Sefiloğlu anısına düzenlediği 2010 yılı gazetecilik yarışmasında röportaj dalında ikinciliğe değer bulundu.