Benjamin'e mektuplar - 2
Yazar: AyÅŸe BaÅŸak Kaban
Bayramın Kutlu Olsun
Bayramın kutlu olsun Benjamin. Küçük bir çocukken en çok bugünü severdik. Kara kutunun içinde renkli giysileri ile hiç bilmediğimiz ülkelerin renge ahenk çocuklarının parke üzerindeki danslarını görebilmek için Trt1’den gözümüzü ayırmazdık. Ne günlerdi ama...
Şimdi büyüdük... Büyüdükçe çirkinleşti dünya. Bugün şu koltuktan bakıyorum da, bu ülkenin çocuklarının kutlayabilecekleri bir bayramları olması güzel de, o bayramı kutlayabilecek çocukları bulabilmek neredeyse bir mucize...
Çocuğun tecavüzle imtihanı...
Bugünlerin gündeminde bu var Benjamin... Çocuklara tecavüz eden bir kamyon dolusu adam... Ne yazılabilir veya ne söylenebilir ki bu konu hakkında. Gözlerim kör, kulaklarım sağır olsaydı keşke... Koca bir şehirde, bir değil onlarca kişi bir değil dört ve belki daha fazla çocuğa tecavüz etmiş. Sistemli ve organize bir biçimde. Birbirlerine tavsiye ederek. Tehdit ederek ve çikolata ile ödüllendirerek...
Şimdi boğazımın en üstünde asla yutamayacağım bir lokma duruyor. Öfkeli ve kin doluyum. O insanlara karşı biliyorum ki elime geçirsem...
İsimlerini bilmediğim çocuklar onlar. Tek bildiğim çocuk oldukları... Hepimiz o yaşları yaşadık ya Benjamin. Onların şimdi, tam da bahara kucak açmışken doğa erik ağaçlarının üzerinde olmaları gerekirdi. Yüzleri, kolları tırmandıkları dallarla çizilmiş olmalıydı. Yakar top oynarken, bisiklete binerken düşüp dizlerini kanatmalıydılar belki. Belki oyuncak bebeklerini kıskanmalıydılar. Ne bileyim kırtasiye dükkânında görüp beğendikleri parlak renkli kalemlerden almak için para biriktirmeleri gerekirdi.
Oysa şimdi onlar devlet koruması altında. Akıllarından ne geçer, ne konuşurlar? Rüya görürler mi yoksa uykuya yattıklarında? Sadece kâbusları mı besler onları? Bilinmez...
Onlar sadece suyun üzerine çıkmayı başaranlar. Bu ülkenin nice çocuğu aynı durumda. Soysuz kişiliklerini çocuklar üzerinden ispat etmeye çalışan zavallı ve fakat güçlü adamlarla imtihan halinde küçük bedenler. Ne yapılabilir onlar için bilmiyoruz. Bildiğim ama bilmekten utandığım tek bir şey var ki ne ilkler ne de son olacaklar...
Kendi evlatlarını ateşe atan ve onların külleri ile beslenen bir ülkenin evlatlarıyız biz.
Sadece çocuk istismarı yok bu ülkede Benjamin... Acı olan taraf şudur ki, bizim ülkemizin en vahim tarafı hep ağır travmaların çocuklukta alınıyor olmasıdır. Bugün Atatürk’ün çocuklara hediye ettiği o bayramı yaşayan çocukların sayısı televizyonda gördüklerin kadardır. Bu ülkede şu an yaşayan çocukların pek çoğu bayramdan, coşkudan, mutluluktan, gösterilerden uzak 23 Nisan’ı diğer günlerden farklı olmadan yaşamaktadır.
Babasını özleyen çocuklar var mesela bu ülkede... Babalarını bekleyen çocuklar. Bilmem hangi operasyondan bilmem hangi iddia üzerine apar topar bir sabah evlerinden alınıp çok uzaklara giden babalarını görmek için bekleyen çocuklar için bayram çok ama çok uzakta kalmıştır.
Veya bir akşam aniden alıp götürülen, gözaltına alınan ve sonrasında kayıplara karışan babalar...
Kaç çocuk, “faili meçhul cinayete” kurban giden babanın ardından gözyaşı döktü?
Biri bana taş verdi attım...
Eline aldığı taşı sanki denizin ortasına kaydırarak atar gibi polise, askere taş atan çocuklar, hapishanelerde mahkeme gününü beklemekte. Ve belki sadece bu suç için çoktan yargılanmış 10 - 15 ve belki 20 yıl boyunca kalacağı koğuşta gün saymakta. Top oynamayı, uçurtma uçurmayı özleyen ve bir süre sonra bu özlemleri de unutacak olan memleket çocukları var bu ülkede...
Bir daha asla “baba” diyemeyecek çocuklar yaşıyor her ilde... Terörist kurşunuyla ölen babasının tabutu başında babasının resmini taşıyan çocuklar. Yakalarında babalarının üniformalı resmi... Hepsinde aynı mahzun gözler. Ben bilirim bir daha “baba” diyemez o çocuklar...
Kimliksiz çocuklar sokaklarınızı arşınlıyor. Her gece ve her sabah, bizim artıklarımızı attığınız çöp konteynırlarının içine minicik kafalarını uzatıp öğrendikleri tek şeyi yapıyor, çöpten ekmek kazanıyor.
Ah Benjamin, kaç kere söyledim sana... Bizim ülkemizin çocukları gözü yaşlı ve yürekleri çoktan yaşlanmış diye...
Yine, yeni bir 23 Nisan geldi... Mustafa Kemal Atatürk’ün hayal ettiği ülke elbette bu değildi. O bugünü çocuklara hem emanet hem de hediye etti... İstedi ki çocuklar mutlu ve umutlu olsun. Güven içinde, eşitlik içinde büyüsün. Olmadı...
Bir çocuk ağlarsa tüm dünya karanlığa kesilir Benjamin... Çocukluk hafızanın not defteridir. Oraya yazılanlar hiçbir zaman unutulmaz Benjamin...
Tüm çocukların 23 Nisan’ı kutlu olsun. Bir gün hepsinin birden bugünü doyasıya yaşayacağını umut ediyorum.