Huuu... Aliye Hanım!
Yazar: AyÅŸe BaÅŸak Kaban
Hep 'Gül'ler ile mi çıkacaklar karşımıza? Güldünya’ya az ağıt yakmamıştık şimdi sıra Gülistan’da... Anneleri koymuştur isimlerini yalan dünyaya kocaman gülümsesinler diye! Kendi çektikleri acıları kız bebekleri çekmesin diye! Ama daha doğduklarında biliyorlardır kızlarının kaderlerinin de kendileri gibi olacağını. Belki de hiç büyümesin istemişlerdir kızları. Hep çocuk kalsınlar, sek sek oynasınlar...
Ne olacak ÅŸimdi?
Hiçbir şey olmayacak... Tıpkı Güldünya’da olduğu gibi Gülistan da aile içi şiddet kurbanlarının arasında yerini alacak.
Yaşı henüz 28 idi Gülistan’ın. Yazı ile yirmi sekiz... İkinci kez anne olacaktı. Sevinçli miydi? Hayalleri nelerdi? En çok ne yapmayı isterdi? Saçına boya değmiş miydi şimdiye kadar? Nasıl evlenmişti? Evlenirken mutlu muydu? Hiç âşık olmuş muydu? Okumak ister miydi mesela? Okusaydı ne olmak isterdi? En çok hangi yazarı severdi Gülistan?
Gülistan’ın fotoğrafına bakıyorum. Kalp gözümün ardına kadar açılıyor, kenarlarında biriken gözyaşlarım acıtıyor ruhumu. Kırmızı yemenisi var başında. İki kare fotoğraf... Başka bir fotoğrafı var mıydı Gülistan’ın? Bebekken çekildiği, ilkokula başlarken, mezuniyet balosunda? Yoktur değil mi?
Gülistan öldü. Ama Gülistan’dan önce karnında taşıdığı bebeği öldü. Babası annesini dövünce öldü o bebek. Babası annesinin; karnına, sırtına, suratına tekmelerini savururken dayanamadı küçük bebek. Henüz iki ayı daha vardı dünyaya gülebilmek için. Olmadı. Gitti. Giderken annesini de yanında götürdü. İkisi de öldü.
Aile içi şiddet uzmanlar tarafından 20. yüzyılın bir hastalığı olarak görülüyor. Sadece Türkiye’de değil, gelişmiş, gelişmekte olan, az gelişmiş her ülkede aile içi şiddet gören kadınların oranı hızla yükseliyor.
Türkiye’de yapılan araştırmalar kadınların, şiddetti onayladıklarını gösteriyor. Yani şiddet gören kadın şikâyetçi olmuyor. Bu da şiddettin dozunun artmasına neden oluyor. Kadının ses çıkarmamasının nedeni, pek çoğunun gidecek bir yerinin olmamasından ileri geliyor. Evlenip kendi ailesini kuran pek çok kadına baba evinin kapıları kapanıyor.
Araştırma sonuçları insanın tüylerini diken diken ediyor; hamilelik öyküsü bulunan 154 kadının 110’u bu yaklaşık yüzde 71,4’e denk geliyor, hamilelik sırasında eşi tarafından fiziksel, cinsel, ruhsal, sözel şiddet türlerinden birine ya da daha fazlasına maruz kalıyor. Görüldüğü gibi hamilelikleri sırasında şiddette maruz kalan kadınların sayısı hiç de az değil.
Hukuk bu konuda ne diyor bilemiyorum ama Kadın ve Aileden 'Sorumlu' Devlet Bakanı'nın konuya el atması gerekiyor. 'Sorumlu' kelimesi, özünde ağırdır. Öyle herkes tutup kaldıramaz o sözcüğü. 'Üstüne aldığı veya yaptığı işlerden dolayı hesap vermek zorunda olan, sorumluluk taşıyan!'... Bu durumda; bu ülkede Kadın ve Aileden Sorumlu bir bakanlık var ise, Gülistan’ın ölümünden de sorumludur.
Aile içi şiddet gören kadınların haklarını korumak bu bakanlığın çatısı altında mümkündür. Acil olarak konu ile ilgili yasaların yeniden düzenlenmesi, yaptırımlarda bulunulması gerekmektedir. Üç beş kadın sığınma evi açıp, cilalı birkaç cümle söylemekle olmuyor bu işler.
Güldünya ilk değildi, Gülistan da son olmayacak. Bu ülkenin perdeleri çekili, kapıları kapalı evlerinin içerisinde her akşam, her sabah, adamın canı ne zaman isterse kadınlar şiddet görüyor. Dövülüyor, tekmeleniyor, aşağılanıyor... Canları yanıyor, ruhları kanıyor!
Ölüyorlar... Karınlarında bebekleri ile. Duyuyor musun Aliye Hanım? Kadınlar ölüyor. Yerde yatan bir sürü ölü kadının var bu ülkede!