Ada...
Yazar: Haluk Işık
Salı’yı Çarşamba’ya bağlayan gece... Zamanı tanımlamak kolay değil. Siz gazeteyi aldığınızda, kentin, ülkenin ve dünyanın nüfusu 1 kişi artmış olacak. Ben bunları yazmaya başladığımda, henüz böyle bir şey yok. Siz Cumhuriyet'te Patika’yı iki gün sonra okuyacaksınız. Ben de okuyacağım ve her zamanki gibi “Bu böyle mi söylenir, şu şöyle mi anlatılır!” diye kendimi didikleyeceğim. Bir farkla, yanımda yumuk yumuk bir kız olacak. ADA... Tam adıyla ZEYNEP ADA, EGE ablasının kardeşi... Adalar Denizi’nin ve sevgilim İzmir’in, ömrüme iki armağanı... Genel olarak bana, “İzmir konusunda amma duyarlısın, bir şey söylemeye gelmiyor!” derler. Özür dilerim, gelmez. Hele şu saatte, olası değil, hiç denemeyin.
Dr. Ahmet Güler dostumuz, sabah daha güneş henüz yükselirken, Özel Çınarlı Doğum Hastanesi'nde olmamızı istedi. İzmir’e merhaba dediğim çocukluğumun semtinde... Ne ilginç rastlantı, tam oraları anlatacak bir kitap yazmaya hazırlanırken, o semt bana ADA’yı verecek.
Yarın sabah...
Kübra Hanım, Mustafa Efendi’ye bir kahve yapacak, ajansı dinlerken keyfi kaçmasın diye. Tütün işçileri balya taşıyacak, sabun ve gazoz depolarında çalışan ablalara yakışıklı görünmeye çalışarak. Saçları limon suyu, herbiri Clark Gable ve her birinin aradığı bir Grace Kelly... Yenimahalle İlkokulunda, son zil çalacak. Ben, 1213 sokağa girdiğimde, Ülkü beni bekliyor olacak. Bütün çocukluk arkadaşları, koşarak demiryolunun yanındaki sahaya gideceğiz. Bunlar olacak yarın sabah.
Balıkçı İbrahim’den garip ve insanı çabuk büyüten öyküler dinleyeceğiz. Mehpare Hanım ile Nimet Hanım teyzeler babaanneme konukluğa gelecek, Girit rüzgarlarına ev sahipliği yapacak Aydın karşılaması. Biz o sırada, Ülkü’yle bataklıktaki sandalımızda oturup, Beşiktaşı konuşuyor olacağız. Altınyol’da, büyüyünce alacağımız arabaları seçeceğiz... Ben bunları düşüneceğim Çınarlı’da, bir çocuğun dünyaya gelmesini beklerken.
Bakkal Şerif Amca, ölmemiş olacak. Demirci Salih, karakoldan dönecek, dün gece ucuz şarap içip, hiç bitmeyen yoksulluğa küfür etmişti sabaha kadar. Bütün mahalle, sessiz bir onayla dinlemişti onu. “Bu gece rahat bırakın” demişti dedem, “Bizim için de ağlıyor...” Yarın sabah, bütün atölyeler yeniden açılacak. Bir kucak tahta parçası için, birkaç testi su taşıyacağız marangozhanelere. Sonra Atatürk Stadının yan sahalarına gideceğiz, Altay’ın idmanı var ve bakalım Büyük Mustafa, bugün kaç arabanın camını kıracak? Zaten kornerden çektiği şutların çoğu kaleye, diğerleri de mutlaka arabaların camlarına! Bunlar olacak yarın sabah...
İlkokulun siyah gözlüklü müdürü ile Ramazan Öğretmen gelecek. Okullar arası bilgi yarışması varmış, haydi diyecekler. Cumaovası’nın bir köyüne gideceğiz, trenlere bineceğiz. Yarışma bahane, arkadaşlarımıza defter kitap götüreceğiz. Yarın sabah o hastane bahçesinde, mahalleden bir çocuğu, devlet parasız yatılı okullara uğurlayacak, Sıdıka Rodop Ortaokulu müdürü Beyhan Hanım. Ülkü, “Sen beni dönüşte bulamazsın” diyecek ve bulunmayacak Ülkü, tam 40 yıldır. Şiire ve yazıya karar, işte o zamanlara denk düşecek, hayata dönüşecek.
Bir bebek ağlamasıyla, yeniden kurulacak ömür saati.
Ege ve Ada...
Laf söyletmiyormuşum, doğrudur. Çünkü üstüm başım İzmir!