Üçüncü dünya derbisi...
Yazar: AyÅŸe BaÅŸak Kaban
25 Ekim Pazar gecesi dünyanın en büyük on derbi maçı arasında sayılan ve futbol severler tarafından nefesler tutularak izlenen maç, tam anlamıyla sosyoloji fakültelerinde ders olarak anlatılıp incelenebilecek kıvamdaydı. Fenerbahçe ve Galatasaray futbol maçı değil, psikolojik bir savaş oyunu sergilediler. Bir takım nasıl demoralize edilir, nasıl top oynamadan baskı altına alınır hep beraber ibretle izledik. Güçlü olanın haksız dahi olsa nasıl haklı durumu geçirilebildiğini, her türlü kusurun yapanın yanına kar kaldığını, kural tanımazlığın zirve yaptığı bir maç izledik.
O nedenle, sezonunun en kötü futbolunu icra eden Galatasaray ile bu kötü oyun karşısında 3 puanı alan Fenerbahçe, futbol adına hiç bir şey yapmadılar. Ne şık bir hareket gördük, ne de şahane bir gol izleyebildik. Keyifli bir seyir olacağını düşündüğümüz maç kelimenin tam anlamıyla fiyaskoydu.
Maçın en ilginç yanı da Galatasaray'ın Keita'sının maç sırasında kendisine atılan ve gözünün yaralanmasına neden olan maddeyi, “sarı kart” göreceğini bile bile maçı izleyen denetçilere götürmesiydi. Düşünsenize;maç başlamadan önce bir hakemin kafası bu maddeler nedeniyle yarılmış, maç başlamış yarım saat boyunca sahaya envaiçeşit madde yağmış, bunun sonucunda bir futbolcu korner kullanırken bu nedenle yaralanıp, yere düşmüş, hakemden ses yok.
Keita dün gece tüm Türkiye'ye ders verdi işte, "Haksızlık ve kural tanımazlık karşısında susmayacaksın, sonucunda başına ne gelirse gelsin başını dik tutup, hakkını arayacaksın" dedi.
Keita onca olumsuz şart sonrasında sinirlerine hakim olup, kendisine koala gibi yapışan Roberto Carlos'a yumruk atmasaydı bence maçın kahramanı olurdu.
Maç başlamadan önce olanlar, maç sırasında yaşananlar... Taraftarından hakemine, futbolcusuna ve ne yazık ki derbiye yakışmayan futbol oyunuyla acınası bir maç izledik. Bizim maçtan yaklaşık dört saat önce izlediğim Manchester-Liverpool maçından sonra kalbimde kocaman bir buruk acı hissettim. Yazık...
Bu maç bana yeniden bir üçüncü dünya ülkesi olduğumuzu anımsattı. Türk futbolu bir yere gitmeyecek. 6 yabancı sayısını düşürmedikçe, alt yapıdan yetişen futbolculara görev vermedikçe, kurallarla oynamadıkça, güçlüden yana oy kullandıkça, küfüre taviz verdikçe ne yazık ki bizden adam olmaz. Biz bırakın Dünya Kupası'nı, Avrupa Kupası'na bile gidemeyiz.
Bu arada Fenerbahçe'nin yabancılarını da tebrik etmek istiyorum. Türk futboluna böylesine entegre olduklarını görmek cahilce bir gurur veriyor insana.