Unutulan bir iletişim aracı: Kartpostallar 2024-06-10 12:32:58
Yazar: Raşel Rakella Asal
Kimi zaman bir görüntü, bir esinti, renk, koku, ses belleğin gizemli kapısını aralar. Çağrışımlar zamanın gerisinde yaşadığımız ve unutulmuş bir yaşantı parçasını gözümüzün önüne seriverir. Yaşamımızda duygular kadar deneyimlerimiz de güçlüdür. Geçmişte yaşadığımız o coşkulu anları tekrar yaşamak isteriz. Kimi zaman iç çekip geçmişe dönmek isteriz, “Ah o güzel günler” diyerek hayıflanırız. Oysa hayat akıp geçmiştir.
İnsanoğlu hem unutan hem de hatırlayan bir varlık olarak dünyaya gelmiş. Ne var ki, kimi durumlarda belleğimiz zayıf ve yetersiz kalıyor. Deneyimlerinin hepsini sığdıramıyor belleğine. Yaşadıklarını bir ömür taşıyamıyor. An geliyor kendi hakkında en önemli bilgileri bile unutuyor. Ve onunla beraber ölümün karanlığında yitip yok oluyor. İnsan ölümlüğe giden yolda tüm yaşadıklarını hatırlamak istiyor. Gördüğü, duyduğu, tattığı, dokunduğu, bildiği, yaptığı şeyleri belleğinde birikenleri taşıyamadığı için yazıya döküyor.
Alması da göndermesi de güzeldi. Hayatın daha yavaş ve tatlı bir hızla aktığı günlerden söz ediyorum. Ev yapımı yiyeceklerin, bostanlardan gelen taze meyvelerin, sebzelerin zamanıydı. Herkesin birbirini tanımasının getirdiği samimiyeti de unutmamalı. Marketlerden değil, bakkaldan alışveriş yapılırdı. Bakkalın veresiye defteri vardı, ilişkiler güvene dayalıydı. Gündelik işlerin bugün olduğu gibi büyük zincir süpermarketlerde değil; eş dost, komşuyla yapıldığı günlerdi. Metropolleşme o denli gündelik yaşamın pratiklerini, yeme içme tercihlerini henüz etkilememişti. Fastfood yiyeceklerle henüz tanışmamıştık, evin dışında yemek yemek sıradanlaşmamıştı. Günler, dostlukların, basit ama güzel mutlulukların sıcaklığıyla doluydu. Abarttığımı düşünmeyin sakın, tarihe gömülmüş anıların içinden, yaşananların dilinden yazıya dökülen duygularım bunlar.
Neden mi söz ediyorum? Sizler de unutmuş olmalısınız, ben hatırlatmak istedim. Kartpostallardan söz ediyorum. E-card teknolojisinin olmadığı günlerde insanlar birbirlerine, özel günlerde kartpostal gönderirlerdi. Sevdiklerinizden uzaklara gittiğinizde onları düşündüğünüzü göstermenin güzel bir yoluydu. Hele de ailenin yaşlıları geride kalmışlarsa onlar için sevinç kaynağı olurdu. Mektup yazacak kadar zaman yoktur, şipşak fotoğraf çeker gibi acelece birkaç satır karalanır, geride kalan dostlara bir selam yerine geçen bir haberleşme şekliydi. Öyle şipşak bir şeydi, şimdiki selfie çekmek gibi bir şeydi. "İşte bak ben buradayım, şu ülkedeyim" demenin en kısa yoluydu. Seyahat etmekte olduğun şehirlerin havasını, rüzgarını, soğuğunu, sıcağını alıcıya ulaştırırdı. Sımsıcak cümleleri ile seyahat etmekte olan dostunun alıcısına iyi olduğunu iletmenin en kısa yolluydu.
Üç beş satıra ne çok şey sığardı: Hasret, selam, sağlık, temenniler… Alıcıya kendini özel hissettiren küçük ama değerli bir armağandı, "seni düşünüyorum" hissini aşılardı, senin için çaba sarf edilmiş hissi verirdi. Bu yönüyle gönderilen her kartpostal kalıcı ve duygusal hale geliyordu. Böyle olunca atılmaz, saklanır hatıra olarak yıllarca muhafaza edilirdi. Annem gelen kartpostalları bir müddet büfenin en görünen rafında onları sergiledikten sonra, atmaya kıyamaz, özenle saklardık. Biz de bir seyahate çıktığımızda dostlarımıza kartpostallar gönderirdik.
Babamdan kalan bir kartpostal defteri var evde, beğenilen kartpostallar bir deftere teker teker yapıştırılmış. Türlü türlü, farklı ülkelerden kartpostallar… Ben o deftere baktığımda, bu defterin eski zamanların ruhunu taşıdığını görüyorum. Kartpostalların bence öyle bir ruhu vardı, bulundukları dönemi yansıtan…
Boş bir vaktinizde değil, zaman ayırarak bir sahafa gidin ve orada kime ait olduğu belli olmayan kartpostalları inceleyin. Elinize geçen ve ölümsüz aşkları taşıyan kâğıt parçalarını yazan insanların aşklarına tanıklık edin.
Nerede o eski bayramların egemenliğine girmiş, geçmişi yad etme ve kutlama günlerimizin anılarını süsleyen kartpostallar? Gidilen ülkenin hamurundan bir kâğıt parçası, oranın rüzgarına çarpıp elimize ulaşmış, o ülkenin kokusunu taşıyan. Arka yüzünde oradakilerden birinden bir haber, bir selam… Ön yüzünde o ülkenin gelininden, düğününden, coğrafyasından yansımış bir kare… Göğsün tam orta yerine düşen bir ayrılık alevinin üzerine su serpen, zaman zaman dönülüp albümlerin arasından çıkartılarak göz atılan o kartpostallar heyecanla beklenen misafir gibiydi.
Eskiden kartpostallar iletişimde önemli bir rol oynardı çünkü hızlı ve kolay bir yolla kısa mesajlar iletmenin bir yoluydu. Posta sisteminin yaygınlaşmasıyla birlikte kartpostallar hem şehirler arası hem de uluslararası iletişimi kolaylaştırdı. Ulaşımı görece hızlıydı ve bu sayede insanlar arasında güçlü bağların korunmasına yardımcı oldu. Ayrıca, kartpostallar genellikle sanat eserleri, manzaralar ve yerel kültürlerle ilgili görseller taşıdığından, kültürel bilgi aktarımında da önemli bir yer tuttu.
Tarihte bilinen ilk kartpostal 1840 yılında Londra'dan gönderilmiş. 1867'de İstanbul'a gelen Max Fruchtermann, birkaç yıl içinde açtığı çerçeveci dükkânı vasıtasıyla ilk kartpostallarını hazırlamış. Osmanlı'da ilk kartpostallar 1895 yılında basılmaya başlamış. Kartpostalın büyük coğrafyalara yaygınlaşması 1893 yılında Osmanlı Devleti'nin de katıldığı Chicago Dünya Sergisi ile başlamış. Serginin ardından kartpostalın insanlar arasında iletişim aracı olarak kullanımı yaygınlaşmaya başlamış.
Kartpostallar sadece insanlar arası iletişim aracı değil geniş kitlelere bilgi ulaştırmak için de kullanılmışlar. 1902'de Fransa'da Albert Bergeret iş alanlarında kadınların da yer alacağını gösteren bir kartpostal serisi yayınlamış. O günlerde bu seri bir hayalden öteye gitmiyordu. 1944'de Fransız kadınların seçme ve seçilme hakkı kazanmalarının ardından belediye seçimlerine de katılma hakkını elde edince Albert Bergeret'in öngörüsü gerçekleşmiş oldu.
Türkiye Cumhuriyeti'nin 15. Yılı için 1938 yılında özel bir kartpostal serisi yayınlanmıştı. Bu serinin en önemli özelliği, Atatürk'ün portresinin ve çeşitli milli bayramlara ait sahnelerin yer aldığı tasarımlara sahip olmasıydı. Aynı zamanda bu kartpostallar, Cumhuriyet'in gelişimini ve modernleşmesini vurgulayan görseller içeriyordu. Bu seri, Türkiye'nin ulusal gururunu ve Atatürk'ün liderliğini kutlamak amacıyla basılmıştı.
Bu yönüyle kartpostallar geçmişte yaşamadığımız birçok olayı bugünlere taşıyan, yaşatan tarihi bir belge niteliği taşıyor. Yapılan araştırmalarda dönemsel özellik taşıyan kartpostalların iletişim, tarih, sanat tarihi gibi alanlarda sayısız malzeme sunduğunu gösteriyor.
Bir tarafta damga ve adres kutusu, diğer tarafta boş mesaj alanı. Bugün hala kartpostal gönderen var mıdır? sorusu bile komik geliyor. Öyle bir arzu duysanız bile, etrafınızda postane bulmak bile sorun olabiliyor. Unutulmaya yüz tutmuş bu iletişim aracı günümüzde sahafları süslüyor.