Hoşçakal Bıdık...
Yazar: Ayşe Başak Kaban
Hayvanlarını can dostu edinebilenlere...
Bıdık benim köpeğim. Can dostum, arkadaşım, yoldaşım. Sessiz geçen ağır gecelerdeki dert ortağım. Karanlık yollarda yürürken peşim sıra gelen koruyucum. Ekmeğimi bölüştüğüm oğlum. Klasik müzik ile ruhunu dinlendirmeyi seven asil ruhlu bıçkın sokak köpeğim. Dünya güzeli hayvanım. Canımın içi...
Şimdi o yalnız başına bir yolculuğa çıkmaya hazırlanıyor. Tıpkı ölümü bekleyen insan evlatları gibi Bıdık da meleklerin gelip onu almasını bekliyor. Hastalıktan cılızlaşan bacakları gövdesini taşıyamıyor artık. Tıpkı ölüme çeyrek kalan insanların verdiği tepkileri veriyor; yemek yiyemiyor, su içince çıkarıyor, çişini altına kaçırıyor. Tüm bunları yaparken gözlerinde hafif bir utanma ama daha çok büyük bir minnet duygusu var. Başının altındaki yastığı düzelttiğimizde, ağzının kenarına temiz havlu koyduğumuzda, başını dakikalarca okşayıp konuştuğumuzda hep aynı ifade. "Teşekkür ederim dostum" diyor Bıdık. "Teşekkür ederim. Beni evine aldığın için, beni doyurduğun için, dertlerini benimle paylaştığın için ve en önemlisi ailem olduğun için teşekkür ederim" diyor.
Bıdık sokaktan geldi bize. Biz bulmadık kendisini. Bizzat o tercih etti bizi. Geldi, tanıdı, beğendi ve "evet siz benim için uygun bir aile olabilirsiniz" dedi ve yerleşti. Tam kalbimizin ortasına. Bıçkın, inatçı, serseri, asil ruhlu bir köpekti Bıdık. Ona asla zorla bir şey yaptırmanız mümkün değildir. Özgür ruhunu peşine takıp, burnunu havaya kaldırdığında anlardınız ki ne yaparsanız yapın, önüne pirzolalar dizin o istediği yöne gidecektir. Rüşvet işlemez Bıdık’a. Merhametlidir üstelik, kendisinden daha güçsüz köpeklerle dalaşmaz . Mahalleye dadanan iri cüsseli köpeklere karşı on kaplan gücünde zanneder kendisini. Romantiktir... Çok çabuk aşık olur. Aşkı uğruna sokaklar, caddeler geçer. Günlerce aşık olduğu dişinin kapısının önünde beklemişliği vardır. Ciddi, ağırbaşlı, yakışıklı bir erkek köpektir benim Bıdık’ım. Veya Selen’in deyimiyle Bındık...
Şimdi benim köpeğim gitmeye hazırlanıyor. Burcu'nun gözleri titriyor ona her bakışında, kalbi acıyor benim gibi... Daha bu gece Cihan bana, "Çok üzülmezsin ama değil mi?" diye sordu. "Çok üzülmem" dedim. Tanrı’nın bahçesinde yemyeşil çimlerde özgürce koşacağını biliyorum çünkü. Ama kalbim buruştu bu günlerde. Bir dostum, can dostum bizi terk etmeye hazırlanıyor. Bencil bir şekilde gitmesini istemiyorum. Ölmesin benim oğlum. Yatsın dursun evin bir köşesinde. Gidip başını okşayayım köpeğimin. Kuyruğunu sallasın bana istiyorum. Evet... Bir büyük bencillik bu ama giden dostların yerine bir yenisini koymak pek bir zor oluyor bu günlerde.
Şimdi tüm bu satırları anlamayacaklar olacaktır elbette. Zahmet edip yazmayın. Tüm bu kelimeler sadece beni anlayabilenler için. Onlarla paylaşıyorum derin acımı. Onlar evlerinde kedileri, köpekleri, kuşları, balıkları, hamsterları ve daha bir çok küçük dostu olanlar. Onlar içlerinde ki küçük çocuğu büyütmeden koruyabilenler. Bu dünyanın dönebilmesi için, çıkarsız ilişkiler kuran insanlara ihtiyacı var. İşte hayvancıkları ile mutlu olan insanlardır bizlere güzel günler için umut verenler.
Ve Sevgili Bıdık, bu sabah sana söylediğim gibi.. "Teşekkür ederim benim küçük dostum sana. Gözünü üzerimden ayırmadığın için, ağlarken gözyaşlarımı sildiğin için, dertlerimi dinlerken derin iç çekişlerinle beni anladığını söylediğin için ve hiçbir zaman bana kazık atmadığın, ne olursa olsun hep yanımda durduğun için... Teşekkür ederim sana dostum. Sonsuz sadakati ve karşılıksız sevgiyi öğreten kocaman kalpli asil ruhlu, serseri köpeğim benim. Hoşça kal Bıdık..."