Domuz gribi deÄŸilim 2009-05-14 00:00:00
Yazar: Dilek Karaçayır
Ne çok severdim baharı. Börtü böcek, ağaç çiçek, tarla bahçe...
Güzeldir sahiden de.
Doğa uyanır, gerinir şöyle üstümüze üstümüze... Hoşumuza gider, kışlıkları atarız sırtımızdan, doğa da hafifler biz de hafifleriz...
Ama tüm bu yazdıklarım, normal, sağlıklı ve alerjisiz insanlar için geçerli.
Oysa benim yıllardır nurtopu gibi bir alerjim var. Bahara yani.
Papatya mı? Aman aman uzak olsun... Erikler çiçek mi açmış, mümkünse uzakta açsın, bana tozu değmesin. Piknik mi? Ben gelmeyeyim, siz gidin, eğlenin. Mümkünse kibarlık yapıp bir demek çiçekle falan da getirmeyin... (Onun yerine köşedeki pastaneden tatlı alırsanız daha makbule geçer.)
"Bana eşekten düşeni getirin" demiş ya Nasrettin; aynen bu durum yani. Çeken biliyor...
Sabahları, boğazıma yuvalanmış binlerce karınca ile uyanıyorum sanki. Saç fırçasını boğazıma sokup o yuvaların tümünü dağıtmak istiyor canım. Garip sesler çıkartıyorum gitsinler diye, yok, gitmiyorlar. Sonra gözlerime yürüyorlar sürü halinde... Aynı saç fırçasıyla ya da bir bulaşık teliyle gözlerimi yerlerinden çıkartıp, hatta avcumun içine koyup kör oluncaya kadar kaşımak istiyorum. Bunu çok istiyorum ama ellerimle yetiniyorum, geçmiyor. Sonra inatçı bir hapşırık geliyor. Siz onun adına hapşırık diyorsunuz ben içimden bildiğim bütün küfürleri sıralıyorum iki nefes arasında. Çünkü bu öyle bildiğiniz türden bir hapşırık değil, benim bütün bedenim hapşırıyor. Şaka gibi geliyor yazdıklarım ama değil.
***
Çevresinde alerji hastası tanıdıkları olan ya da kendisi bu meretle cebelleşenler bilir ama bilmeyenler için yazıyorum bu yazıyı...
Şimdi gündemde ‘domuz gribi' var ya...
Herkes kendinden tırsıyor. Özellikle toplu taşıma araçlarında tıksıran, hapşıran birini gördüklerinde "Çok yaşa" yerine otobüs sakinleri içinden ve gözleriyle "Cehennemin dibine kadar..." şeklinde bakıyorlar tıksırana. Hapşıran kişi de "Yer yarılsa içine girsem" mahcubiyetiyle elindeki mendili ağzına, burnuna tıkıştırmaya çalışıyor. Gördüm. Bişey biliyorum da söylüyorum.
Geçenlerde bindim otobüse. Geçtim cam kenarına oturdum. Benim karıncalar benden önce oturdular boğazımın en gıcık yapıcı yerine. Ardından hapşırmaya başlayacağım biliyorum. Aceleyle çıkarttım mendili çantamdan, yüzümün yarısını kaplayacak şekilde kapattım ağzıma... Ama karıncaların eğitilebiliteleri yüzde sıfır. Hırsla yürüyorlar genzime. Ve korktuğum başıma geldi. Bir hapşırık... ardından bir diğeri... sonra bir diğeri ve ardından siz deyin 15 ben diyeyim 20 hapşırık... Yanımdaki kadıncağız bilemedi tabii tüm bunların nedeninin güzelim bahar olduğunu. İnecekmiş gibi yanımdan kalkıp arka koltuklardan birine oturdu. Sonra yeni gelenlerden biri gelip oturdu yanıma, ben bir gün önce evden cenaze çıkmış burnumla ve gözlerimle camdan dışarıya bakmak için epey çaba sarfettim. Ama olmuyor, tam bitti derken, yeniden taarruza geçiyor minik siyah böcekler. İki durak sabretti yaşlı amcam... O da kalkıp başka bir yere oturdu en sonunda. Ben "Gazeteye gelmedim daha ama yarı yolda insem iş yerime kadar yürüsem mi acaba? Hava güzel... Ne olacak ki, şunun şurasında 9 durak kaldı gazeteye..." diye düşünürken elinde kocaman bir demek çiçekle genç bir kız bindi otobüse, binse iyi, geldi tam benim yanımda durdu. Can hıraş fırladım yerimden, zile bastım, indim otobüsten...
Derin bir nefes alıp, doyasıya hapşırdım taa gazeteye kadar...
***
Baskılı bir tişört yaptırmayı düşünüyorum. "bahar alerjim var, domuz gribi değilim" yazdıracağım üzerine. Haziranın ortalarına doğru geçecek nasılsa bu alerji. Yıkar ütüler aynısını giyerim o zaman kadar, ne olacak...