Cumhuriyet'i kimler yalnız bıraktı?
Yazar: Ãœmit Otan
Ä°lhan Selçuk, Cumhuriyet Gazetesi'nin yalnız bırakıldığından yakınmış. DoÄŸru söze ne denir. Ama "faturayı” baÅŸkalarına, "birilerine” çıkarıp bir cümlecik bile özeleÅŸtiri yapma gereÄŸi duymazsanız, inandırıcı olamazsınız…
Cumhuriyet Gazetesi'nin kuruluÅŸunun 85. yıldönümü etkinliklerinde konuÅŸan Ä°mtiyaz Sahibi ve BaÅŸyazarı Ä°lhan Selçuk, "Bugün Türkiye iÅŸgal altında deÄŸildir ama fikirlerimiz iÅŸgal altındadır ve Cumhuriyet Gazetesi ÅŸu anda yalnız” diyor. (9.5.2009)
Ä°stanbul'daki etkinliklere kimlerin katıldığına baktım. Eski yıllardan alışık olduÄŸumuz bir çok kiÅŸi yoktu. Üşenmedim, arÅŸivde gezintiye çıktım. 1998 yılı kutlamalarına parti baÅŸkanlarının, özellikle sendika baÅŸkanlarının büyük ilgi gösterdiklerini gördüm. Aydın Engin'in "Tırmık”ı, Oral Çalışlar'ın "Sıfır Noktası”, Tan Oral'ın "ironisi” tarih olmuÅŸ, hepsi hüzünlü bir anı olarak kalmışlar sararan sayfalarda.
Örneğin 2003 yılında, DYP Genel Başkanı, İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü, demokratik kitle örgütü temsilcilerinin büyük çoğunluğu, çeşitli gazetelerden gazeteci yazarlar ve çok kalabalık bir şekilde sanat, kültür, bilim insanları. 2005, 2006 yılları da benzer katılımlarla geçmiş.
Sonra gözle görülür bir düşüş başlıyor.
ÖrneÄŸin bu seneki etkinliklerde yılların "müdavimlerinden” bir çoÄŸunu göremedim.
Aslında gazetenin satış rakamları da "yalnızlığın” somut göstergesi gibi. 1980'lerin 100 bini aÅŸkın satış rakamları bugün "hayal” gibi.
Neden?
Hadi, liboÅŸ, hain, dönek, lahana, fırdöndü, dümbelekçi, ordu düşmanı, borazancıbaşı, yalaka, yaÄŸdanlık, yandaÅŸ, vatan haini "tayfasını” bir yana bırakalım.
Ya gerisi?
Neredeler?
Nereye kayboldular?
Yalnızca, korkuya, baskıya "Aman bana iliÅŸmesinler, ben biraz geri çekileyim, biraz sineyim, biraz öyle idare edeyim durumu”na baÄŸlayabilir miyiz?
Ayıp olmaz mı?
12 Eylül öncesi ve sonrası cebinde Cumhuriyet var diye tehdit edilen, dayak yiyenler tınmadılar da, şimdi ne oldu?
Dost acı söyler.
Şimdi yine, hain, satılmış, liboş mektupları yağacak, biliyorum. Kuyruk acısına, intikam duygusuna bağlayanlar da cabası.
Hep söyledim. Yirmi yıl emek verdiğim Cumhuriyet'ten hiçbir kırgınlığım olmadan ve tüm haklarımı tam alarak ayrıldım. Ayrıldıktan sonra da uzun süre röportajlarımı sürdürdüm.
Demem şu ki, Cumhuriyet'i yönetenlerin de bugünlerde acilen yapması gerekenler var.
Öncelikle gazetecilik yeniden anımsanmalı.
Bakınız Hasan Cemal muhabirlik yapıyor.
Bir telefonla çantamızı kapıp Güneydoğu yollarına düşerdik. O zamanlar gündemi Cumhuriyet belirlerdi.
Yüklü transfer tekliflerinin peşinde başka yerlere koşturup, sonra kös kös geriye dönüp babayiğitliğe soyunanların küfre, aşağılamaya boğulmuş ahkamlarına çeki düzen verilmeli.
Okurken insanın yüzünü kızartan, midesini bulandıran sıfatlarla doldurulmuş yazılar artık son bulmalı.
Emre Kongar'ın "Medya Notları”ndan bazı Cumhuriyet çalışanları da nasiplenmeli.
ÖrneÄŸin, Emekli Genelkurmay BaÅŸkanı YaÅŸar Büyükanıt'ın, bugün Cumhuriyet'te de yayımlanan, "Enjekte edilmiÅŸ haber” yaklaşımı üzerinde özenle durulmalı ve manÅŸetler duygulardan arındırılmalı.
Çalıştığım zamanlarda da benzer eleÅŸtirileri çekinmeden açık açık yaptığımı bazı "aÄŸabeyler” bilirler.
Okur olarak da, samimiyetine, içtenliÄŸine inandığım ve sevdiÄŸim bazı "aÄŸabeylere” eleÅŸtirilerimi sürekli iletmekten bıkmıyorum.
Ä°lhan Selçuk'un, "yalnız bırakıldık” yakınması, bir kez daha "içimi dökmeye”, böyle bir yazıya sıvanmama neden oldu.
Bir daha çok mecbur kalmadıkça bu tür bir yazıya sıvanmayacağım.
Yapacağım son şey, İlhan Selçuk'un yıllar öncesi o ünlü tümcesine sığınmak olacak:
"Cumhuriyet okumuyorum, çünkü Cumhuriyet okuruyum”