Sermayeden mi uşaklarından mı korkmalı?
Yazar: Mustafa Kirman
Küresel mali kriz gösterdi ki, sermaye başı sıkıştığı zaman öldüğünü-bittiğini iddia ettiği Marx'a, Marksizme sığınabiliyor. Bunun en güzel örneğini bu dönem yaşadık, "kapitalizmin kabesi" Amerika Birleşik Devletleri'nde Kapital "başucu" kitabı olmuş, baskı üzerine baskı yapıyormuş. Bizde gördük başka bir örneğini iki kapitalist kuruluştan (iki bankanın yayınevi) birisi Kapital'i basıp piyasaya verirken ötekisi konuyla ilgili konferanslar düzenliyor.
Gerek ABD'deki gerek Türkiye'deki bu iki benzer durum bize neyi gösteriyor biliyor musunuz? Sermaye bildiğimiz sermaye... Kapitalist bildiğimiz kapitalist... Yeni durumlar karşısında kendisini sağlama almak için yapmayacağı iş yok, pragmatistin piri... Yeter ki, çıkarının şekillendiği yeri görsün, ona yetiyor; Kapital'i de yeniden okuyor, Lenin'i de, Stalin'i de... İşine gelen var ise, yararlanıyor. Eksi kuşaklar bilir, "Kapital'i en iyi bilen en iyi sömüren olur" diye şehir efsanesi vardı bir zamanlar... Buradan yola çıkıp da "beyin iğfal şebekesi" içinde yer alan reklamcıların "eski solcu"lardan çıkması da tesadüf değil. Neyse bu meselenin bir başka yanı...
Gelelim asıl konuya, sermayeden mi korkmalı, uşaklarından mı? Yine Marx'a bakarak açıklamaya çalışırsak, "incelmiş kölelik"tir bu uşakların durumu. Ve de asıl tehlike hep incelmiş kölelerden gelir. Beden gücüyle çalışan birisi için kölelik kuvveti kadardır. Satabileceği, verebileceği sadece ve sadece budur. Ama beyaz yakalılar adı verilen kesime geldiğimizde iş çok ama çok değişiyor. Beyaz yakılı adı verilen ve ait olduğu yeri bilmeyen bu kesim için şizofrenik bir parçalanma söz konusudur. Ne kadar incelirse o kadar köleleşir çünkü. Marx'ın bu konudaki tespitlerine Erich Fromm da katkı sunar:
"Küçük ya da büyük memur, satıcı esnaf veya tüccar; özellikle hizmetler sektöründe çalışanların hemen tümüne yakını, bugün nitelikli işçiden daha büyük bir yabancılaşma içinde yaşamaktadır. Nitelikli işçinin işlevleri bugün dahi yetenek, beceri ve iş ahlakı gibi kişisel niteliklere bağımlıdır; kişiliğini, gülümseyişini ve hele hele inançlarını satmak zorunda değildir."
Böyle anlatır Erich Fromm, Marx'a katkısında. Marx biraz daha ileriye taşırken; daha net tespitlerini ortaya koyar: Yapay arzularını doyuran ama doyurduğu oranda doyumdan uzaklaşan-uzaklaştıran nesnelerin kölesi olan; der... ve ekler: "Teknoloji örtüsü eşitsizliği ve köleliği gizler. Teknik ilerlemeye rağmen, insan üretici düzenin boyunduruğu altına girmiştir. İleri sanayi toplumunun köleleri incelmiş kölelerdir, ama köle olarak kalmaktadırlar. Çünkü kölelik baş eğmekle tanınamaz; ama, araç durumunda olmakla ve insanın nesneye indirgenmesiyle tanımlanabilir"
Tüm bunların ışığında asıl soruya gelelim: Kimden korkmak gerekiyor? İdeolojik olarak sermayeyi bir yere koyup onun üzerine stratejileri belirlemek mümkün. Gerek legal gerek illegal anlamda mücadelenin biçimlerini görebiliyoruz örnekleriyle. Fakat asıl tehlikenin uşaklarda olduğunu gözden kaçırmamak lazım. Uşaklık... İncelmiş kölelik... Adına ne derseniz deyin! Bulunduğumuz zeminleri kayganlaştırılan, tuzak üzerine tuzak kuranlar gerçekte uşaklar, incelmiş köleler; hatta ve hatta dönekler...
Şöyle bir yakın tarihe ve bugüne bakın; asıllarının yanında soytarıları ile boğuşmuyor muyuz? Soytarılar çıkmış ortaya, "nesnelerin kölesi" zavallılıklarını dayatmıyorlar mı bize? Kendi şizofren parçalanmalarını yaşarken bize reva gördükleri nedir? Sadaka ekonomisine mahkum edilenlerin toplandığı miting alanlarına Burberry eşarbıyla çıkan "hanımefendiler", düne kadar Versace kravatlarıyla "Adil Düzen" edebiyatı yapanların öğrencileri yine boyunlarında Versaceler meydanlarda... Krizi "teğet" geçiren, kredi kartı mağdurlarını "kurnaz-üçkağıtçı" diye nitelendiren, krizde işini kaybedenleri "beceriksiz"likle suçlayan... Bu "incelme"nin karşılığını pırlanta ortaklıkları, gemiler, hastane ortaklıkları, mısır ticareti, yumurta işiyle alanlar...
Bu işin siyasi tarafı... Ya gündelik yaşamdaki incelmiş köleler için ne demeli? Erich Fromm'u yeniden mi okumalı, Marx'ın "İncelmiş Kölelik" ve yabancılaşma tespitlerini yeniden mi gözden geçirmeli? İçinden çıktıkları sınıfın belki de farkında olmadan; şimdi bulundukları yerde "nesnelerin kölesi" olduklarını bile göremeyenlere ne demeli?
Kıssadan hisse işin siyasi tarafında da gündelik tarafında da asıllarının yanında soytarılığa soyunanlarla çok ama çoook daha işimiz var... Kendi sınıfına pis pis sırıtıp sahibinin yanında alçaldıkça alçalan bunlar yüzündendir işimiz zorluğu...