"Geliyorum hasretinin gözlerinden öperek"
Yazar: Mustafa Kirman
Devletlu emir vermiş, "Ahmet Kaya'nın mezarı getirile..." Emri almış bir kebapçıyı müzeye çeviremeyen Bakan, kolları sıvamış, Ahmet Kaya'nın ailesinin kapısını çalacakmış...
Ne diyelim; kime ses edelim? Ahmet Kaya bir başka firari sürgün Yılmaz Güney ile yatıyor Paris'te; Pere-Lachaise Mezarlığı'nda; kimler var yanlarında; kimler sessizliklerinin ortağı?
Jim Morrison, Edith Piaf, Sarah Bernhardt , Maria Callas, Yves Montand, Chopin, Rossini, La Fontaine, Molièr, Bizet, Oscar Wilde, Balzac...
Ve orada yatan Ahmet Kaya, yıllar önce "Diyarbakır Hasret" şarkısıyla bakın neler söylüyordu:
"Sevince ölesiye sevilir, kalınırdı / Gidince kırılmış bir dal gibi gidilirdi / Sonra şehirler uyur,kalbim örselenirdi / Ne Diyarbakır anladı beni, ne de sen / Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen / Gidince upuzun,kırılmış dallar gibi / Üşürdü ömrümüz,saçakta kuşlar gibi / Kederden geberten hasret ezberlenirdi / Ne anılar anladı beni yar ne de sen / Oysa ne çok sevdim ikinizi de bilsen / Geliyorum köpekler gibi acı çekerek / Geliyorum hasretinin gözlerinden öperek"
"Madımak Kebapçısı"nı müze yapamayana ithaf olunur... Aynı Ahmet Kaya'nın "Ne Diyarbakır anladı beni ne sen" dediği gibi...
"Kebapçı Bakan"ın, takiyyeci devletlunun sesine kulak verir mi Ahmet Kaya, bilinmez, der mi, "Geliyorum köpekler gibi acı çekerek / Geliyorum hasretinin gözlerinde öperek" bilinmez...
Ama ortada bir gerçek var ki, kim ne derse desin, "Kederden geberten hasret ezberlenirdi" diyenler bu ülkeyi şimdi ağızlarında her birinin ismi ile ortalarda dolaşanlardan daha çok severdi. Onlar ki; "Geliyorum hasretinin gözlerinde öperek" diye seslenmiş olsalar da; gülmesi gülme olmayan, ağlaması ağlama olmayan, sevinci sevinci olmayan; oldurtmayan bu ülkede, çok daha fazla acı çekecekler... "Dağılmış Pazaryeri" insanları ne der, ne düşünür?..
Bırakın, Moskova'da, Paris'te kalsınlar... Ne zaman ki güzel günler görürüz; onlar bize seslenir taa uzaklardan: "Geliyorum hasretinin gözlerinden öperek"...