Herkes ayakta. Herkes "basın özgürlüğü” diyor, baÅŸka ÅŸey söylemiyor. Gerçekten çok mu istiyorsunuz? Sabah’ın kapısında bekleÅŸen genç arkadaÅŸları "görmekle” baÅŸlayın iÅŸe. Örgütlenmeye yoksunuz, insan gibi çalışmak, üretmek ve yaÅŸamak isteyenlere körsünüz. Basın özgürlüğü, alacak verecek davalarıysa, ÅŸirket batırma çıkarma operasyonlarıysa, ihale rant kavgalarıysa, çalışanların en temel haklarına karşı vurdumduymazlıksa ben yokum arkadaÅŸ…
DoÄŸan grubuna gelen vergi cezası haklı mıdır, haksız mıdır bilemem. "BabayiÄŸitlerin” de bilebileceÄŸini hiç sanmam.
Maliye'nin verdiği ceza mahkemeye gidecek, haklı haksız ortaya çıkacak. İktidar baskısı mı, yoksa başka bir durum mu var aydınlanacak.
Yıllar boyu dönen dolaplar, iktidar- medya iliÅŸkileri, tehdide varan ihale telefonları, banka almalar, içini boÅŸaltmalar, yatlar, katlar, saltanat hayatı sanki bu medyada yaÅŸanmadı. Her ÅŸey sanki güllük gülistanlıktı…
Haberi "mala”, okuru "müşteriye”, gazeteleri "süper markete” dönüştürürken, çalışanın tek dayanağı sendikasını bir gecede yok ederken, iÅŸten atılma korkusunu yaÅŸam biçimine dönüştürürken, iÅŸler "tıkırında” giderken "basın özgürlüğü naraları” hiç akla geliyor muydu?
"Bir kamu müessesesi olan gazetecilik mesleÄŸinin ahlaka aykırı özel amaç ve çıkarlara alet edilmesi kesinlikle karşı olduÄŸumuz ve olacağımız bir husustur” Tarih 31 Ocak 1994. Metni imzalayanların çoÄŸu bugün de önemli yerlerde.
Ãœstelik daha kaç metin, kaç manÅŸet "verilen sözlere” ayrıldı.
Peki verilen sözlerin yaşama geçirilmesini kim engelledi? Hükümetler mi? Çalışanlar mı?
O yıllarda, Türk-Ä°ÅŸ ve DÄ°SK’e baÄŸlı sendikaların ÅŸube baÅŸkanları, gidiÅŸatın "bam teli”ne şöyle dikkat çekiyorlardı:
"Basın emekçilerinin kendi çıkarlarını koruyamamaları hem ülke, hem kendileri açısından sıkıntı vericidir.” (Babıtelli, sayfa:90)
İmzaların, uyarıların üzerinden 15 yıl geçmiş.
Bu 15 yılda medyamız adına yaşanan utanç verici olayları tek tek sıralamaya gerek var mı?
En iyisi bugüne bakmak.
![](http://www.kentyasam.com.tr/Konuk/22022009uo01.jpg)
Ä°ÅŸyerlerinin kapısında bekleÅŸen grev gözcüsü gazeteci arkadaÅŸlarını görmezden gelenlerin, bir küçücük haberi bile çok görenlerin, bunun da ötesinde, bu önemli geliÅŸmeyi okurundan saklayan, gizleyen "büyük” medyanın "basın özgürlüğü” diye ayaÄŸa fırlamasındaki ironi katlanılacak gibi deÄŸil.
Sormak lazım: Hangi basın özgürlüğü?
"Sendika bizim aleyhimize oluyor” diyen genel müdürlerin, köşesinde emekçi ahkamı keserken gazetesinin orta yerinde "bu sendika bizi batıracak” diye bas bas bağıranların söz ettikleri, hangi basın özgürlüğü acep?
Petrole, nükleere, arazi rantlarına, ihale numaralarına, bankalara, biz gariban çalışanların göremediÄŸi, görse bile anlayamadığı iliÅŸkilere, kadrosuz, karın tokluÄŸuna çalıştırmalara, görmezden gelmelere, linç etmelere bulanmış bir "basın özgürlüğü” mü?
Elimizi vicdanımıza koyup yeniden soralım, hangi basın özgürlüğü?
Yazımızın baÅŸlığına "Tiksinti” koyup, (Serdar Turgut, AkÅŸam, 20.2.2009) politik yaÅŸamımızdaki yüz kızartıcı hallerden yakınırken, medyamızın tiksinç hallerini de anımsadığımız ve dillendirdiÄŸimiz zaman "basın özgürlüğü” deme hakkımız olacak.
Afra, tafra yapmaya, sürekli birilerine çatmaya, düşman ilan etmeye gerek yok.
Siz, önce altına imza koyduğunuz metinlere uymaya, yaşama geçirmeye karar verin, gerisi kolay.
Var mısınız?