Yılbaşı partisi nasıl olur?
Yazar: Zeynel Kozanoğlu
Bütün radyolar, bütün gazeteler ağız birliği etmiş gibi yedi çocuğun bir arada bulunuşunu böyle anmayı sürdürdüler: Yılbaşı partisi... Bunlara gazeteci deseniz, değiller. İnsan deseniz değiller. Üniversitede okuyan bir çocuk, beş altı arkadaşına da “Akşam bana gelin” demiş.
Peki, parti bunun neresinde? Ne yemiş, ne içmişler? Hangi çalgılarla neler çalmışlar?
Ayıptır, günahtır. Bu tavır köpeklerin önüne kemik atmaktır.
Bir takım insan yaratılmışlar var ki, pusuda bekliyorlar. Bir olumsuzluk yaşansın da, onlar hemen kulp taksınlar. Bir kaza mı oldu, hemen kıyısından köşesinden Allah'a yönelik bir neden icat ediyorlar. Yangın olsun, deprem olsun, hiç fark etmiyor.
“Allah böyle istedi, Allah böyle yaptı? Allah... Allah... Allah...”
Allah sanki bunların üst katında oturan öfkeli bir komşudur... Bir aksilik yaşandığında hemen çıkıp soruyorlar: “Niçin bunu böyle eyledin?” O da bunlara yanıt veriyor: “Onlar kadınlı erkekli sofraya oturdular, ben de onları cezalandırdım”. Bizimkiler de ellerini ovuşturarak huzurdan ayrılıyorlar. “Allahım sana şükürler olsun. Allahım sana hamdolsun...”
Bu gerzeklerin hiç aklına gelmiyor ki, Allah büyüktür. Allah kin gütmez, garez etmez. Allah'ın kimi ne zaman, nasıl cezalandıracağı da, ödüllendireceği de sadece Allah'ın bileceği iştir. Yeryüzünde hiç bir yaratığa bir takım bilinmezleri bilme yetisi verilmemiştir.
Dinimizin yüce Peygamberi bile yoktan haber vermemiştir. Bunlara ne oluyor?
Hele bir yetkili çıkıyor, “Yılbaşı gecesi ölen yedi genç giyinik değildiler” diyor. Sabah böyle söylüyor. Akşam üstü sözünden dönüyor. “Ben öyle demedim, çocuklar giyinikti” diyor. Yalnız birinin gömleğinde bir iki düğme çözükmüş.
Böylelerine şerefli gözüyle bakabilir misiniz? Bir eve giriyor. Yirmili yaşların eşiğinde yedi gencin cesedi bir apartman dairesinin içinde sağa sola serpilmiş. O dehşet anı sırasında bu kişinin gözüne çarpan ayrıntı, bir gencin gömleğinin bir iki düşmesinin çözük oluşu.
“Allah senin bin türlü belanı versin” demeden edebilir misiniz?
Sen yirmi birinci yüzyılda evine bağladığın doğalgazın borusundaki deliği, yırtığı görme. Sonra buradan sızan gaz o evde geceleyen yedi çocuğun hayatına mal olunca, bu sığırlığın faturasını yüce Allah'a çıkar. Allah böylelerini niye taş etmiyor, anlaşılır gibi değil.
Yazıma girerken “Bu tavır köpeklerin önüne kemik atmaktır” derken bunu dile getirmek istemiştim. Gazeteler, televizyonlar çocukların yılbaşı gecesini bir arada geçirmelerinin adını “parti” diye koymakla işte böyle kelp yaradılışlı odakları harekete geçirmiş oluyorlar.
Gecenin bir yarısında büyük bir patlamayla koca bina yerle bir olunca Allah'ın bu olay karşısında niyetinin ne olduğunu bu at cambazları, bina içinde bulunanların durumuna göre adlandırıyorlar. İçeridekiler içki içip eğleniyorlarsa “Allah onları cezalandırdı” oluyor. İçeride uyuyanlar Kuran Kursu öğrencileriyse “Allah onları çok sevdiğinden yanına aldı” oluyor. Kuran kursu binasının çöktüğünde biz buna tanık olmadık mı?
Üstelik, onlara göre karar Allah'ın kararı olduğu halde, ilgili kurumlara bu yerde Kuran değil, İngilizce öğretildiğini kabul ettirmeye de kalkıştılar. İki yüzlüler, yüreksizler. Din tacirleri.
Bir yayında gözüme çarptı. “Böyleleri insanı dinden soğutuyor” denilmiş.
Her olayı, her tavrı, her kıpırtıyı dine, imana bağlamak... Ve din adına ahkâm kesmek... Bu hastalıktan ne zaman kurtulabiliriz, bilemiyorum. Birileri, kendilerini İslam'ın sahibi yerine koymayı sürdürdükçe ve birileri de buna körü körüne inandıkça biz bu dertten kurtulamayız.
Şurası bilinmelidir ki, yeryüzünde olup bitenlerin her birinin kendi içinde bir nedeni vardır. İnancımıza göre, Allah işlediğimiz günahların ve edindiğimiz sevapların muhasebe yeri olarak bir başka dünyayı göstermiştir. Bir şey daha... Allah'ın tavrı, tutumu ve kararları konusunda laf etme yetkisi de kimseye verilmemiştir. Evliyaya verilmemiştir. Hacıya verilmemiştir.
Medyum “Zırtı Fırtı”ya da verilmemiştir. Aklı başında insanlara düşen görev şudur:
“Bir kimse Allah adına bir şeyler mi bildiriyor, ona itibar etmemektir. Allah'ın dediği olur, doğrudur ama Allah öyle köy muhtarı gibi abuk sabuk şeyler demez. Bir tavır ki, Allah'ın şanına yakışmamaktadır, öyleyse o tavır Allah'tan gelmiyor demektir.”