Çetin Altan da ödül aldı
Yazar: Zeynel KozanoÄŸlu
Farkında mısınız, nereden nereye geldik? Çetin Altan bir zamanlar Türkiye Parlamentosunda milletvekili arkadaşları tarafından az kaldı, linç edilecekti. O günden bu yana Çetin Altan'da asla şu yana, ya da bu yana kayma olmadı. Hatta, kendisi yetmiyormuş gibi iki de oğul yetişitirdi, kendisinin yetişemediği yerlere yetişsinler diye...
Onlar da Allah için babalarının izinde gidiyorlar. Cumhuriyetimizi numaralamaktan tutun da, pek çok tarihi gerçeği kendilerine göre yorumlamak ve kendi akıl düzeyinde olan kişileri peşlerinden sürüklemek gibi görevler yürütüyorlar.
Çetin Altan'a devletimiz büyük ödül verdi. Ödülü aldığı gün gazetede yayınlanan yazısını okumaya niyetlendim. 25 Aralık 2008 günlü milliyet'te "Şeytanın Gör Dediği" başlığı altında yer alan yazısını aşağıda sunacağım satırlara kadar okuyabildim.
"Samur kürkler içindeki Sultan Aziz'in, sürekli burnunun üşüdüğünden yakınmasına sinirlenen yoksul kayıkçı:
- Benim de, demiş; sadece oturduğum kıçım sıcak, gel istersen sok burnunu kıçıma da, ısınsın o da..."
Devlet büyüklerimden hiç biri bu yazarımızın hiç bir yazısını okumadıklarına inanıyorum. Yanılıyorsam, beni uyarın. Bir yazısı içinde bu ulusun bir hükümdar hakkında uydurulmuş böyle bir fıkrayı okurlarına ciddi ciddi aktarabilen bir yazara ödül verilmez.
Ve bir başka ödülü de neredeyse yalvara yakara Yaşar Kemal'e verdiler.
Kimin başının altından çıkıyor bu kararlar? Bu kararların yerindeliğine nasıl inanıyorlar?
***
"Çanakaya Noterliği" söylemi ortaya atıldığında kıyameti koparanlara sesleniyorum. Bakınız, önce tanığı olduğum bir olayı aktarayım. Sonra ne demek istediğime geleyim. Bu konuda doğru konuştuğuma dair, pek çok tanığım var. Bunu da bildireyim.
Bir ilimizde tanıdığım bir grup genç adam bir gece düzenleyecekti. Bir afiş hazırlayıp "Nasıl olmuş, bir bakıver" diye bana yolladılar. Afişe baktım, güzel. "Şuraya iki yıldız koyun, şu rengi biraz açın. Şu harfleri kapital yapın" dedikten sonra bir de neye baktım, biliyor musunuz? Afişin üzerinde bir cümle vardı: "19 Mayıs 2004 Pazaratesi akşamı..."
Bu konuda benden istenen bir şey yoktu. Ancak, ben görev edindim ve bu günün gerçekten Pazartesi akşamına mı denk geldiğini araştırdım. Ve Salı'ya denk geldiğini belirledim. Sakın akıllılık tasladığımı düşünmeyin. Gereken budur. Ve arkadaşlara bunu bildirdim.
Benim Cumhurbaşkanımın önüne bir liste geliyor. Ahmet, Mehmet Mustafa...
Bunların rektör olmaya yeterli ehliyetleri var mı, yok mu ona bakmadan basıyor mühürü. Olacak iş mi? Yani, basbayağı umutlandım. Çankaya'ya doğru dosyalar götürülürken, evrak arasına Magic Necmi'ye rica etsem de benim Kopenhag'a büyükelçi olarak atandığımı gösteren bir yazı sokuştursa... Ne yani olamaz mı? Oluyor ya işte...
"Yök Amca" yapmış, oldu... "Zeynel Dede" yapınca olmaz mı dersiniz?
Bu yazıyı inşallah Türkiye'min Kopenhag Büyükelçisi okumaz.