Otomobil uçaaarrr gideeerrr 2008-12-06 00:00:00
Yazar: Dilek Karaçayır
İki hafta önce yazdığım "Belediye otobüslerinden insan manzaraları" başlıklı yazı ile ilgili çok keyifli mail'ler ve duyumlar aldım. Anladım ki okuyucu, o manzaranın en güzel yerine koymuş kendini.
"Sizin kullandığınız toplu ulaşım araçlarında karşılaştığınız sorunlar var da; arabası olan, işine evine arabasıyla gidip gelen sürücülerde sorun yok mu sanki?" diyor bir okuyucum. Olmaz mı? Var elbette. Ben de benzin parasını, park yerini, 15 dakika için 4 lira ödemediğim otopark ücretini, trafik benden sorulur tavrındaki taksici esnafını sorun etmediğimde aracımı kullanıyorum. "Kadından şoför olmaz" önyargısı yıkmaya çalışan nefer bir sürücü olarak trafikte bir yığın gariplikle elbette karşılaşıyorum. Örnek mi, istemediğiniz kadar...
Geçen gün arabamla işyerime gidiyorum. Sol şeridi mesken tutmuş, sol şerit ona babasından miras kalmış, o şeridin onda taaa çocukluğundan anısı varmış da vazgeçemiyormuş tarzında önümde giden araca korna çaldım "sağ şeride konuşlan ki solundan geçebileyim" anlamında... O da kolunu camdan çıkarttı "Ne var, ne istiyon? Cep telefonumla konuşuyom görmüyon mu? Ne rahatsız ediyon?" manasında... Aralık ayının ortalarında olmamıza rağmen ılık ve güzel bir sabah. Sırf bu yüzden bile uymaya gerek yok elin şerit meraklısına. "Amaaannnn" deyip boşverdim.
İleride kırmızı ışık yandı, durdum. Ezberimdeki buydu çünkü. Kırmızı yanınca durulurdu. Bu kez arkamdaki aracın genç ölmeye meyilli aceleci sürücüsü yüklendi kornasına. Sanırsın arabanın içinde sünnet çocuğu ya da plakasına "evleniyoruz – mutluyuz" yazdıran bir çift var. Bayılırım sürücülerin arasındaki o özel dile. Dilsiz alfabesi gibidir. Herkes herkesi anlar işaretlerle. Bu inançla camı açıp arkamdaki arabanın sürücüsüne "kırmızı yanıyor" gibilerinden trafik lambasını gösterdim. O da bana kolundaki duvar saati kadar büyük saatini gösterdi, "Yürüüüüü be kadın, geç kaldım zaten" manasında. İlkokuldan beri öğrendiğim tüm trafik bilgilerim yanlışmış da çağa ayak uyduramamış gibi mahcup oldum. O benim bildiğimmiş. İlkokuldan mezun olduğumdan beri uzuuun yıllar geçti ya, trafik kuralları da değişmiş haliyle... İnsanın arada kendisini de güncellemesi lazım geldiğini bir kenara not ettim.
Kırmızı ışık : in / Yeşil ışık : out
Kurallar diyordum, ben otobüsle gidip gelirken hepsi baştan sona değişmiş, şöyle olmuş;
Kırmızı ışık: Görünürde trafik polisi varsa bekle. Her ne kadar krizin Türkiye'den teğet geçtiğini söylüyorsa da Sevgili Başbakanımız, sen yine de onun her söylediğine inanma. O bir ara "Üç çocuk yapın" bile demişti, hatırla... Sen sen ol eşeğini sağlam kazığa bağla. Durduk yere para cezası yeme. Önünde trafik polisi yoksa, geçebilirsin, ama yine de dikkat et. Tam da Kurban Bayramı öncesi kedi, köpek, çoluk, çocuk telef etme..."
Sarı ışık: Görünürde trafik polisi varsa da bekleme. Yakalanırsan, "Yok memur bey, ben geçerken sarı yanmıyordu" şeklinde çamurlaş. Yerse... Polis barikatını zaten geçip öndeki aracın "kurallara uyma barikatı"na takıldıysan eğer dayan kornaya, arabesk tadında acı acı bağırt. Ki öndeki sürücü "lanet olsun" deyip yeşili beklemeden yürüsün.
Yeşil ışık: Kırmızı in / Yeşil out. Sürücünün en sevdiği renk yani. Şerit ayrımı yok. Zig-zak çizebilirsin, 8 olabilirsin, sinyal vermeden o şerit senin bu şerit benim gezinebilirsin. Seyir halindeyken cep telefonunu kulak zarın terleyene kadar kulağına yapıştırıp maç istatistiği yapabilir, İzmir Büyükşehir'e kim aday olsun, kim olmasın tartışmasına son noktayı koyabilirsin. Demem şu ki yeşil ışık; sürücülerin, sağ ve sol şeritçileri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı sevdikleri; Sağdan sola "canım istedi geçtim" diye diklendiği, pek bi "açılım"cı, çok bi paylaşımcı bir sinyalizasyon durumudur.
Yola çıkacaklar, bayram trafiğine dikkat. Direksiyon başında siz yine de ilkokul bilgilerinizi hatırlamaya çalışın. İyi bayramlar.