Bohem bar yazarlığına gazetecilik ambalajı
Yazar: Ercan Sever
"Washington'dayım. Akşamüstü içkimi almak için bir bar arıyorum. Georgetown'dayım. Köşede eskiden bildiğim Nathan's barı var. ...Etrafımdaki çocuklardan birçoğu bira, beyaz şarap maden suyu türünden şeyler içiyorlardı. Bu benim için 'Yeşilay toplantısı' gibi bir şeydi. Barmen de İrlandalı. ... Sonra bana yaklaştı, ne istediğimi sordu. Ben 'Double Jameson on the rocks' (duble Jameson buzlu) deyince İrlandalı barmenin suratına büyük bir gülümseme yayıldı ve sağ eliyle, 'çak çak' yaptı ve çaktık. Adam yüksek sesle 'sonunda gerçek bir erkek içkisi içen çıktı' dedi.
...
O an barda biralarla oynaşan sivilceli ergenler arasında tektim ben. Bu içimi müthiş bir huzurla doldurdu. İkinci dubleyi istediğimde barmen ağlayacak gibi oldu. Çok duygulanmıştı. Utanmasa beni orada kucaklayıp öpebilirdi. Bira içen genç çocuklar son derece gürültülü olabiliyor. Doğal olarak kültürsüz ve büyük ihtimalle aptal da oldukları için saçma sapan fikirlerini birbirlerine bağırarak anlatıyorlar..."
Serdar Turgut'un yine 21.10.2008 tarihli köşe yazısından...
***
"Önceki gün New York'taki TimeWarner binasının içinde yer alan Borders'da gezerken 'A Hedonist in the Cellar' karşıma çıktı. Hemen kendime ve Serdar Turgut'a bir kopya daha aldım. McInerney'nin kitabı şarapla tanışmasından bu konuda uzmanlaşmasına uzanan bir biyografi niteliğinde. Sayfaları arasında şarapla ilgili pek çok şeyi öğrenmek mümkün, bir de büyük bir romancının üslubunu ekleyin buna.
...
Bir süre önce Berlin'de kaldığım Schlossotel'in barında özel su mönüsü vardı. Birkaç sayfa boyunca dünyanın çeşitli yerlerinden sular listelenmiş, altına da
özel notlar düşülmüştü... Fiji sayesinde markette lüks su devri başladı, Evian'ın tahtı Benim şahsi favorim bu aralar Hildon."
Oray Eğin'in önceki gün (21.10.2008) tarihli köşe yazısından alıntı...
***
Birisinin Genel Yayın Yönetmenliği, bir diğerinin ise köşe yazarlığı (!) yaptığı Akşam gazetesi ve yayın grubundaki diğer gazetelerdeki mesai arkadaşlarının maaşlarını o tarih itibarı ile alamadıkları ve toplu işten çıkarmanın konuşulduğu bir ortamda satırlara yansıyan gazeteciliğin en derin sabrı zorlayacak nitelikte olduğuna inanıyorum. Ayrıca Double Jameson on the rocks içerek ve etrafında bira için sivilceli ergenlere bakarak huzur bulan Serdar Turgut'un huzurunu maaş alamayan mesai arkadaşlarının zor durumu dahi bozmuyor. Üstelik Oray Eğin'in gazetede meslektaşlarından yükselen eleştirileri küçük muhabir kafası olarak nitelemesi, kabahatinin özründen büyük olduğunu gözler önüne seriyor.
Ulusal büyük bir medya grubunda yönetici ve yazar konumundaki iki gazetecinin ABD'deki seçimleri izlemesi, gazeteciliğin doğal refleksi olarak değerlendirilebilir. Ancak 'Ergenekon Davası' olarak bilinen davaya bir dönem gazetesinde yer vermemeyi gazetecilik tarzı olarak niteleyen, bölge (taşra) haberciliğini güçlü büro ve ekiplerine rağmen neredeyse sıfırlayan Serdar Turgut'un, mesai arkadaşlarına karşı yaklaşımının, mesleğin ülkemizdeki tarihine not düşülmesi gerektiğini düşünüyorum.
Amacım boyalı popülizm yapmak değil ama dört milyonluk İzmir'e ait haberlerin, güçlü bölge ekibine rağmen neredeyse yer almadığı Akşam Gazetesi'nin "Genel Yayın Yönetmeni"nin bohem dergicilik görüntüsü veren bir anlayışı; bir kitle gazetesine taşıma çabalarını meslek adına zararlı bağışlanmaz buluyorum.