Okumama hastalığı
Yazar: Dr. Mustafa Tamer
Toplum olarak; okumuyoruz, okumuyoruz, okumuyoruz. Bu gerçektende böyle. Bütün göstergeler bu yönde.
Bugün; kütüphanelerde bulunan kitaplardan her kitabı sadece bir kişi okumakta ve toplumda 4 kişiden biri bir yılda ancak kütüphaneye uğramaktadır. Bunların büyük çoğunluğunun ise ödev yapmak için kütüphaneye gelen öğrencilerin olduğunu düşünürsek, durumun daha da vahim olduğunu görürüz.
Ülke düzeyinde günde sadece 3-4 milyon adet basan gazetelerin sayısı Avrupa'da sadece bir gazetenin günlük baskısına erişebilmektedir. Diğer gelişmiş ülkelerde bir yazarın ömür boyu yazdığı edebi kitap sayısı 50-60'a çıkabilirken, Türkiye'de bir yılda yazım hayatına girebilen, toplam kitap sayısı ancak o kadar olabilmektedir.
Aynı şekilde tek başına bir kitabın gelişmiş ülkelerdeki ortalama bir yıldaki baskı adedi 50 bin - 60 bin adet ve hatta 150 bine ulaşırken, Türkiye'de bir defada eseri 5bin adet basabilen bir yazarın heyecandan gözleri dışarı fırlamaktadır.
Bunlar acı ve somut gerçeklerdir. Bu ölçüler ortada dururken; ülke ve toplum olarak kendimizi diğer ülkelerle ve toplumlarla yarıştırma ve boy ölçme sevdasına kapılmamız, gerçeklerle pek bağdaşmamaktadır. Gerçekçi olmak ve durumu olduğu gibi kabul etmek ve ona göre de çare aramak gerekir.
Peki bu durum karşısında ne yapacağız? Burada özellikle ve öncelikle eğitim ve öğretim yapımızda okumayı nasıl günlük alışkanlık haline getirebilmenin araştırmasını yapmalıyız. Trende, vapurda, evde, işyerinde, plajda vs aylak aylak oturan, sadece sağa sola bakınan ve etrafını seyrederek en kıymetli ve telafisi imkansız bir değer olan "zamanı" hoyratça kullanan insan tipinden ayrılarak; "kitap kurdu" haline gelen ve boş zamanı olduğunda kitap ve gazete okuyamayınca kendisini mutsuz sayan bir insan tipi oluşturmadıkça gelişemeyiz, çağı yakalayamayız.
Bunun yolu ailede başlayan, eğitim ve öğretim yıllarında devam eden, toplumsal alışkanlığa uzanan bir dizi strateji değişikliğinden başlamakla olur.
Dünya'da televizyon izleme sıralamasına ülkeler düzeyinde baktığımızda sırasıyla; Tayland, Filipinler, Mısır, Türkiye ve Endenozya olarak sıralanmaktadır. Türkiye televizyon izlemede altıncı sıradadır. En çok televizyon izleyen ülkelerin kimlerden oluştuğuna ve izlenen programların içeriğine baktığımızda bu durumun aslında ne kadar aleyhimize olduğunu görebiliriz.
Diğer yandan; Dünya'da bir yılda bir kişinin okuduğu kitap sayısına ülkeler düzeyinde baktığımızda; Japon 25, İngiliz 24 ve İsveçli ise 12 kitap okurken; bir yılda 16 Türk birleşip bir kitap okuyabilmektedir.
Kitap okumaya; ABD'liler kişi başına bir günde 24 dakika ayırırken, Türkler günde sadece 16 saniye ayırmaktadır.
İşte bu sonuçlardan da görüleceği üzere; okumaya gereken önemi vermeden; üreten, geniş düşünen, çağdaş ve analiz yapabilen insan tipini yetiştirmemiz ise imkansız gibidir.
Diğer yandan; bu konuda en önemli strateji değişikliği de mutlak surette "fikir ve sanat eserlerine ilişkin telif haklarının" sağlam güvenceye kavuşturulması ve kağıt fiyatlarının çok ucuz tutulması, gerekirse sübvanse edilmesi ve hatta kitabın insanlara bedava verilmesidir.
Toplum olarak bu alışkanlığı hava gibi, su gibi, yemek gibi günlük ihtiyaç haline sokuncaya kadar belli fedakarlıklar ve maliyelere katlanmak durumundayız
Kalkınma ve gelişme ile çağdaş insan yetiştirmenin yolu buradan geçtiğine göre; eğitim metodumuzun kalıcı olacak şekilde değiştirmeli, yazan ve okuyan insanlarımızı korumalı ve kitap fiyatlarını düşük tutmalıyız. Çünkü; toplumumuzun asıl sorunu üretememe hastalığıdır. Bu temel sorun ancak çok çalışmak ve okumakla giderilebilir.
Toplum olarak bunu yapacak karakterde ve kudretteyiz.
Buyurun kolay gelsin!