Neden kafalar karışık?
Yazar: Mustafa Kirman
Şubat ayında anayasa değişikliği çerçevesinde gündeme gelen üniversitelerde türbanın serbest bırakılması konusunda, beklenen karar çıktı Anayasa Mahkemesi'nden. Ardından bir tartışmadır aldı başını gidiyor...Kocakoca hukukçular, yaşlı başlı profesörler, anayasa hukukçuları, eskisi-yeni siyasetçüiler ekran ekran gezmeye başladılar. Uzatılan her mikrofona"hukuk katli"nden dem vuran demeçler patlatılıyor, saatler süren açık oturumlarda "yargı darbesi"nden sözediliyordu. Bu satırlar yazılırken henüz Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararı açıklanmadığı için karara ilişkin eleştirel açıklamalar varlığını bu çerçevede sürdürüyordu. Gerekçe açıklandığında da ayne teranenin sürüp gideceğini söylemek kehanet olmayacaktır.
Size garip gelmiyor mu bu tartışmalar? Türban izni ya da yasağından ziyade; hukukun siyasallaştığı yolunda koro halinde değerlendirme yapanlar acaba nerede yaşıyorlar?Hele hele AKP'nin ağır toplarının "karar hukuki değil siyasidir" sözlerine ne demeli? Herşeyin hukuk sınırları içinde yaşadığı bir ülkede yaşıyorlar da; şaşırmışlar, hem de çok şaşırmışlar! Hani deyim yerindeyse ağızları bir karış açık kalmış haldeler! Ülkeyi türbana dolarken anımsıyorlar hukuku, ne yazık...
Bu ülkede gencecik bir insanın yaşı büyültülerek idam sehpasına nasıl götürüldüğünü unutuyorlar... Bir tek cinayeti olmayan üç gencin hayatına son noktanın darağacında nasıl konulduğunu bilmiyorlar... Zamanaşımına uğratılan yolsuzlukluk dosyalarını... TBMM Başkanlığı ile Başbakanlık binası arasında buharlaşan yolsuzluk dosyalarını... Rüşvetin belgelendiği dosyaları... Hiç bir hukuksal zemine oturmayan garip özelleştirmeleri... Kaptılan Kürt partilerini...
Liste o kadar uzar gider ki, saymakla bitmez bu ülkenin yaşadığı hukuksuzluklar... Her biri hukukun nasıl siyasallaştığının birer göstergesi olarak karşımıza çıkar. Ama bu beylerin hiç birisinin derdi bu değildir, kapıları çalındığında gözyaşı dökmeyi iyi bilirler çünkü. Elindeki meclis çoğunluğunu daha özgür bir ülke yaratmak için kullanmayan, hatta ve hatta Avrupa Birliği'nin dayatmasıyla kerhen kılını kıpırdatanlar; şimdi karşımızda demokrasi mağduru kesildi. Ne diyor beyler? Yok efendim Anayasa Mahkemesi "teknik" incelermiş, "esas"a giremezmiş, girerse, millet iradesi ortadan kalkarmış, Meclis yok sayılırmış... Dillerinden hukuk sözü eksik kalmıyor, ha babam hukuk de babam hukuk... Kendine demokratlar, kendileri sözkonusu olduğunda hukuk aslanı kesilenler...
Tüm bunları söylüyorlar da, acaba kendileri bun inanıyor mu diye düşünmeden edemiyor insan? Her türlü kanunsuzluğun yaşandığı bir ülkeden söz ediyoruz değerli okurlar. İkiyüzlülüğün, takiyenin prim yaptığı, paraya giden her yolun mübah görüldüğü, "benim memurum işini bilir" diyenlerin koltuklarını yenilerine bıraktığı, "rüşvet"i "ikram" kabul edenlerin koltuklara yerleştiği bir ülkeden sözediyoruz. Artık terazinin kefelerine yerleştirilirken sormadan edemiyor insan: Kaç paralık demokratsınız? Daranız nedir? Netiniz ne?
Bir de akıl vermezler mi kendilerince: "Yahu sadece türban değil, başka düzenlemeler de içeren geniş bir anayasa paketi hazırlansaydı, böyle olmazdı!" Düşüncenin hala suç olduğu, "301 Cemil'in" vazgeçilmeyen isim olarak kabinede boy gösterdiği, hukuksuz özelleştirmelerin kanıksandığı, "orantılı güç"le yurttaşını gaza boğan, sopalarla saldıran güvenlik güçlerinin yeni olaylarda sahneye çıkmayı beklediği, kendi içindeki çekişmede bir adım öne geçmeye çalışan tarikatçı bürokratların cirit attığı, Midas'ın kulaklarının giderek kocamanlaştığı ve adeta dev bir uydu anteni gibi soluk alıp verişleri bile dinlediği, birilerinin demokrasi adına "Ya AKP'lisin ya Ergenekoncu" nidaları attığı, "mahalle baskısı"nın gırla gittiği, iş ve işçi güvenliğinin boyutlarını ortaya koyan Tuzla tersanelerinde 11 ayda 25 işçinin hayatını kaybettiği, sendikal örgütlenmenin bedelinin kapıya konulmak olduğu, insanları sadakaya daha da muhtaç hale getirirken pişkin pişkin "herşey yolunda, iyi gidiyoruz" diyenlerin utanmadan ortalıkta boy gösterdiği... Böyle bir ülkeden söz ediyoruz sevgili okurlar, malesef böyle bir ülkeden. Ne çoktur atladığımız, belki de anımsayamadığımız...
Tüm bunlara rağmen "teknik mi?", "Usul mü?" "Esas mı?" tartışması yapıp da ülkede yargının siyasallaşmasından yakınanlara bakınca; yüreğimizdeki sızı artıyor. Haketmediğimiz halde, pişkin pişkin karşımıza çıkıp konuşabiliyorlar. Başka yerde olsa, sokağa çıkacak yüzleri olmaz ama; sahte demokratlar, İslamcı liboşlar, takiyeci ucubeler dört bir yanda yüzümüze baka baka yalanlarını sürdürüyorlar.
Neden kafalar karışık? Bir kez daha kendimize soralım. Çekirdek yapı sözde karşıtıyla hesaplaşıyor, filler tepişiyor yani... Onlar istediği zaman hukuk siyasallaşıyor. Onların kavgasında kim daha derin bir güce sahip ise, gereğini yapıyor. Adım adım iktidara taşınanların bu yolda kimden nasıl destek gördükleri, insanların nasıl sindirilip muhafazakarlaştırıldığını, apolitik yapıldığını, kendi gücüne yabancılaştrıldığını, sahip olduğu değerleri nasıl sıradanlaştırıp yok ettiğini, meydanlarda Kuran'dan ayetler okuyarak gezen şimdilerin "Marmaris Sakini"ni unutursak; kafalar karışık olmaya devam edecek.
Her türlü hukuksuzluğun kol gezdiği ülkede, yoksulluğun her geçen gün arttığı, sadaka ekonomisinin dev bir alan yarattığı ülkede, birilerinin kalkıp hukuk gözyaşları dökmesi sizin de garibinize gitmiyor mu? Hak ediyor musunuz, hak ediyor muyuz? Hala kafanız karışık mı yoksa?