Kıymet bilmek...
Yazar: AyÅŸe BaÅŸak Kaban
Gazetecilik ve televizyonculuk hayatımda aldığım onlarca ödülün en anlamlısını bir Kürt nine vermişti bundan yıllar önce. İzmir’in denizle tanışmamış varoş insanlarına ait bir mini belgesel hazırlamıştık. Haftalarca yukarı mahalle insanları ile birlikte onların yaşamlarını ekrana taşımıştık. Kulakları çınlasın, sevgili Ethem Tosun görüntü yönetmenliği yapmıştı.
O günlerde küçük bir el arabasıyla çöp toplayan ve kimsesi olmayan bir nine takılmıştı gözümüze. Sokaklarda yatıyordu, yemeğini çöpten topluyordu. Yanlış hatırlamıyorsam, haberi Işıl Öztürk hazırlamıştı. Ninenin dramını ekranda gören dönemin Belediye Başkanı Ahmet Piriştina’nın yüreği sevgi dolu eşi Mine Hanım olaya el koymuştu. Hem de çok zarif bir hareketle kimliğini gizli tutmamızı istemişti.
Ve o dünya tatlısı nine huzurevine yerleştirilmişti. Olaydan nice sonra ninenin huzurevinde ördüğü atkı ulaşmıştı elime. Bir bayram ziyaretinde elini öpmeye gittiğimde uzun uzun sağlıklı nefes almanın ne kadar önemli olduğunu anlatmıştı. Ve elimdeki sigaraya bakıp bırakmamı istemişti. Gülümsemiştim sadece...
Doktorum yine, yeniden gözlerimi kontrol etti. Bir kez daha uzay istasyonu gibi görünen odanın içindeyim. Onlarca tahlil var beni bekleyen ve başımda o korkunç ağrı. Gözlerimden biri beni terk etmeye karar verdi. Doktorlarım ve ben ikna turlarına başladık. Sol gözüm, güzel gözüm gitmesin bir yerlere diye pür telaş içindeyiz ailecek.
Hoş olmayan sevimsiz bir hastalıkla mücadele dönemi benim için. Tuhaf hastalıklar yapışıyor günümüz insanın yakasına. Tam her şey güzel olacak diye düşünürken bilinmeyen ve hesaplanmayan bir kabusun içinde kalıveriyoruz.
Bir ton şeyi dert etmişliğim vardır. En çok başkalarının sorunları derdim olmuş yeni fark ettim. Şimdi şimdi anlıyorum ki asıl dert insanın yanı başındaymış. Sağlıktan daha önemli hiçbir şey yokmuş işte, gerisi boşmuş. İnsan büyük felaket kapısına dayandığında anlıyor yaşadığı hayatın anlamını. Dertlerin sağlıklı olduğun süre içerisinde bir anlamı olmadığını anlıyor.
Hasta olmak zor değil. Hatta sizin her hangi bir şey yapmanıza bile gerek yok; o bulacaksa gelip sizi buluyor. Doktorlarımın en kıdemlisi işaret parmağını burnuma doğru uzattı:
"İlaçlar düzenli olarak kullanılacak, bu iğne düzenli olarak yaptırılacak – ki 'kortizon dolu o, istemiyorum' deme hakkın yok - stres ve üzüntü yok. Yaşam standartlarını değiştiriyorsun hemen. Ve sigara yok. Kesinlikle yok."
O bunları söylerken nine geldi işte aklıma. Bundan yıllar önce sözünü dinleseydim acaba bugün bunca ızdırabı çeker miydim? Yoksa bu, tam da kader dediğimiz şey mi? Bilemiyorum ki... Bildiğim, bilebildiğim tek şey var, o da hayatta en önemli şey sağlıklı nefes almak. Sadece sağlık... Gerisi boş işte...
Bir de güzel dostluklar kurmak lazım. Sımsıkı sarılan insanların olmalı. Kana ihtiyaç olduğunda hastaneyi dolduran onlarca kalabalığın olmalı. Arayıp hatır soran, bir uçağa atlayıp yanına koşan, seni sarıp sarmalayan canların olmalı. Kocaman bir ailen... Tüm bunları bana sunan o çok sevdiklerim için binlerce teşekkür ederim.
Kıymet bilmek veya var olanın kıymetini anlamak için kimi zaman illa ki bir felaketle yüzleşmek gerekiyor. İnsan olmak böyle bir şey demek. Şimdi iki gözümden sol gözüm gitmesin bir yerlere istiyorum. Giderse çok yarım kalırım diye korkuyorum. Sinsi bir hastalıkla mücadele ederim, ben o kadar güçlüyüm beni sevenler sayesinde, biliyorum. Sadece biraz zaman, o kadar. Daha yapacak çok iş var.