Feodalizmin faşizm ile dansı: Hemşericilik -1
Yazar: Ercan Sever
Hep söyleriz ya İzmir bir göçmenler şehri. En eski kent İzmirlisi bile birkaç kuşaklık maziyi temsil ediyor. Geldiğimiz yerler çok farklı. Beş, on, elli yıl fark etmiyor ezici bir çoğunluğumuz İzmir'in çok da eski olmayan sakinleriyiz. İzmir, göç almaya devam ediyor. Görünür vadede bu sürecin sona ereceğine dair bir bulgu da yok.
Kente göçten felaket senaryoları çıkarılmasını hep abartılı bulmuşumdur. Samimi olabilir ama abartılıdır. Göç bu ülkenin gerçeği olmaya en birkaç on yıl daha devam edecek. Ta ki kır nüfusu toplam nüfusun yüzde 10'ların altına düşünceye kadar. İzmir ise bu göç hareketinde cazibe merkezi olacak. Öyle ya bu harika gökyüzü, doğa ve muhteşem coğrafya göç almayacak da neresi alacak?
Dönem dönem göçü önlemeye yönelik ortaya atılan fikrilere de güler geçerim. Kanun ile yazılı metin ile göç engellenemez. Engelleyemeyecek bir olguyu engellemeye çalışarak enerji kaybının yaşandığına inanıyorum. Burada savrulan enerjinin, kent ile yeni tanışan göçmenleri ortak kent ruhunda buluşturmaya harcanmasını daha akılcı bulurum. Aslında kent kimliği korunduğu müddetçe ve göç edenler kuşak atladıkça, kent potası ortak kentlilik ruhunu ortaya çıkarabilir. Yeter ki müdahale, manipülasyon olmasın.
Kent ruhuna meydan okuma
Ortak kent kimliği ve ruhunu yakalamada en büyük manipülasyon öğesi hemşericiliktir. Bizleri birikimlerimiz, zenginliklerimiz ile kent kimliğine bütünleştirecek ruh saldırı altında. Saldırının bugünkü adı hemşericiliktir.
Sosyolog Prof. Orhan Türkdoğan'ın, uluslaşmanın önündeki en büyük engel olarak gösterdiği hemşericilik her boyutu kentlileşmenin önünde de engeldir. Gün geçmiyor ki gazete sütunlarına veya ekranlara her hangi bir hemşeri derneğinin etkinliği yansımasın. Özünde tamamen kültürel kaygılardan kaynaklanan bir kültürel örgütlenmeye ve aktivitasyona kimse bir şey diyemez. Ancak kültür ve dayanışma adı altında günümüzün cari hemşericilik anlayışı feodalizmden beslenmektedir. Hemşericilik bir süre sonra uygun zemini bulduğu an güç gösterisine de dönüşebiliyor. Burada ise faşizmin evrensel ilkeleri ortaya çıkıyor ve hemşericilik baskı aracı olarak kent ruhuna meydan okumaya başlıyor. Demagoji ve ajitasyon ile oluşturulan bağlar bir süre sonra masumiyetini yitiriyor, iş bitirme, aparma kol-kanat germe gibi Doğu toplumlarına özgü güç ve iktidar refleksine dönüşebiliyor. "İzmir'de biz 700 biniz, 300 bini geçiyoruz, 500 binden az değiliz" diyenler feodal güç gösteri yapmıyor da ne yapıyorlar?
Öze bağlılık şeklinde sutrelenmeye çalışılan hemşericiliğin sahte evreni aslında öz' e de yarar sağlamıyor. Sivas'ı, Mardin'i İzmir'de yaşamaya kalkınca hem İzmirli olunamıyor hem de Sivas veya Mardin, İzmir'de yaşatılamıyor.
19. yüzyıl Paris'inde yaşayan her üç kişiden biri Fransızca bilmiyordu. Bu tablodan bugünkü Paris kültünü yaratan şey kentin ortak ruhuydu. Geldiğimiz memleket ve birikimlerini, kültürel zenginliğin ötesinde kullanma, kent ruhunun ortak düşmanıdır. Kazanan kent ve kentlilik olmalıdır.