Kırmızıdır aşk...
Yazar: AyÅŸe BaÅŸak Kaban
Yalın, yalnız ve yanlış aşklara...
Â
Ben seni çok sevdim. Küçük bir çocuktum sen içeri girdiğinde, dışarıya çıkışınla büyüdüm. Ve inan her gelişin atlı karıncaların ışıklı ve bol şenlikli gösterisiydi. Her gidişin büyük gösteri sonrası şehir meydanın kimsesizliği. Ve ben en çok o dakikaları sevdim. Meydanda kalan yoğun sessizlik. Rüzgarın esişi ile beraber havalanan  atık kağıt parçaları. O kağıt parçalarına dev bir uçurtmanın kuyruğuna takılır gibi tutunup geceyi pencerenin önünde geçirmek istedim. Sırf seni uyurken bir kez daha seyredebilmek için.
Â
Ben senin yalın uykularını sevdim. Uyurken bacaklarını karnına çekmeni ve yanaklarının kızarışını ve istemsiz dudak büküşlerini. En savunmasız ve en güzel halini...Hiç kimseyi ve en çok da benim kalbimi kıramadığın o en masum cenin halini sevdim. Ve hiç düşünmeden uyku densizliği ile bana kocaman sarılışlarını. O sarılışlar ki özünde yer alan benciliğin izlerini hiç taşımazlardı. Ve hiç acıtmazlardı yüreğimi. Kolunu bana her dolayışında uykumdan uyanır, açardım gözlerimi. Hemen ardından sımsıkı kapardım ki perdelerimi o an hiç bitmesin. Biz hep böyle kalalım. Biz böyle ölelim.
Â
Oysa aşk ölümden güçlüydü elbette. Ölümü yaratan da aşkın kendisiydi. Kaç kere ölmek istedim senin yanında. Hayır sadece senin yanında değil, seninle ölmek istedim. Beni her terk edişinde ve eve dönüşünde, paramparça olan kalbimin geriye bıraktığı kırıntılarla dahi olsa yokluğunu hissetmekti en acısı. Zehir gibiydin. Tatlı bir diş sızısıydın. Kendi yıkılışımı izledim senin yanında ve bundan büyük bir zevk aldım.
Â
Seninle her sevişmemiz bir günah olsa da büyük haz aldım. Masumiyetimize kimi inandırabilirdik ki? Zaten masum olduğumuzu hiç söylemedik. Ve zaten aşk, tutkunun bir başka şekli değil miydi, tutkuda kötülüğün izdüşümü? O nedenle her birleşme sonrasında yağmalandığımı hissetim. Neresiydi en ıslak yerim; saçlarımın başlangıç noktaları mıydı, bacaklarım mı, gözlerim mi bilemedim. Tek bildiğim en çok o anlarda hırpalandı ruhum.
Â
Hırpalanan ruhumu yine seninle tedavi etmeye çalıştım. Kanserli bir hücreyi iyileştirmeye çalışıyordum olmadı. Olan sadece acıların ikiye, üçe, beşe katlanmasıydı. Seninle günahı paylaşıyordum. Sen benim en büyük zaafımdın. Biliyordum. Ve yine biliyordum ki sihirli bir kırmızı elmaydı insanoğlunu felakete sürükleyen ama tüm bunları belleğime kazıyıp sen yokken tekrar tekrar.yaşamak bile bana büyük keyif veriyordu.
Aşıktım ve yalnızdım. Hep öyle sanmıştık ; iki kişiyle yaşanırdı aşk, ama biz hem kalabalıktık hem ben yalnızdım. En koyu gecelerde bile hafızamın en önünde yer alırdı gözlerin. Ela, kahve, yeşil, gri, mavi, siyah... Sen sevişirken bile kapamazdın gözlerini. Cehennemden cennete geçiş anında illaki bakmak isterdin.gözlerime. Sen benim gözlerime, ben senin gözbebeklerine... Her yataktan kalkışımda "Bu sondu" derdim kendime. Kendime, kendimin bile inanmadığı sözler verirdim. Ve her söz verişimin yalan olduğunu bilir, sevinirdim.
Â
Sevinirdim, çünkü sensiz nefes alamayacağımı düşünürdüm. Her buluşma mutluluk ve her ayrılık kayboluştu. Zorba bir aşktı yaşadığımız. Her anında.acı ve mutluluk çığlıklarının yükseldiği. Ben melankoliktim ve seviyordum hüzünle beslenmeyi. Ben sana aşıktım. Sen benim aşkıma. Ben senin bana verdiğin acıyla yetiniyordum aşk için. Sen sadece sevildiğine şahit olmak istiyordun.
Â
Günahla beslenen biz sonunda yeniden yarattığımız benliklere büründük. Zaman öylesine acımasız vurdu ki yüreklerimizi, değişen bizlerin farkında bile olamadık. Ne zaman ki iz süren vahşi hayvan iç güdülerini unutup ehlileşmeye başladık ve sonrasını düşündük,.işte o an koptuk birbirimizden...
Â
Şimdi bu son mektubum sana ey sevgili, o çok sevdiğin yazarın da dediği gibi "aşk, aşktan sonrasını düşünmeye başladığında biter "...