Yeni yıl umutları
Yazar: Cengiz Türksoy
Bugün 1 Ocak 2008; yeni bir yılın ilk günü. Dün akşam, dünyanın pek çok yerinde, insanların yaşam biçimlerine bağlı olarak kutlanan yeni yıl nedeniyle herkes birbirine iyi dileklerde bulundu, geleceğe ilişkin moral vermeye çalıştı. Her yıl yinelenen bu alışkanlık bana hep lise bitirme sınavları sırasında -o yıllarda lise bitirme sınavları yapılırdı- verilen kompozisyon konusunu anımsatır. Konu "umut"tu. Ben konuyu "geleceğe umutla bakmak" ve "umudunu geleceğe bağlamak" olarak ayırmış ve bu ayrım üzerinden işlemeye çalışmıştım.
Yılbaşı dilekleri bana hep geleceğe umutla bakamayanların, umudunu geleceğe bağlamışlığının ifadesi gibi görünür. Bu tür ifadeler, sanırım dünyanın on yıllardır içinde bulunduğu ve bir türlü sıyrılamadığı iç daraltıcı atmosferin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Herkes birbirine umut aşılıyor gibi yapıyor ama bu yapılırken seçilen sözlerden, yüze yerleştirilen ifadelere kadar her şey karşılıklı aldatma ve aldatılma konusunda ortada bir uzlaşma olduğunu gösteriyor. Örneğin; herkes birbirine hemen her yılbaşında, yeni yılın ülkemize, dünyaya, tüm insanlığa ve tabi ki karşısındakine "barış, huzur, neşe, mutluluk vs." getirmesini diliyor ama yine herkes bunların boş sözler olduğunu ve bu dileklerin hiçbir anlamı olmadığını biliyor.
Kötü yönetilen bir dünyada, kötü yönetilen bir ülkede, bu kötülüklerin, teknik kolaylık sağlasın diye bölümlere ayrılmış zaman dilimlerinin birinden ötekine geçerken ifade edilen dileklerle yok olmayacağını bilmeyen mi var? Buna karşılık insanlar, bundan bir türlü vazgeçmiyorlar, çünkü hiç değilse bilinmez bir geleceğin daha iyi olmasını umut ederek kendilerini rahatlatmaya çalışıyorlar. Bu yaklaşıma gülüp geçebiliriz kuşkusuz ama bunun kolayca gülüp geçemeyeceğimiz bir başka yanı var. Dünyada ve ülkemizde "barış, huzur, neşe, mutluluk" gibi her ulusun ve her insanın ihtiyacı olan değerlerin yok olmasına yol açan egemenler de aynı dileklerde bulunuyorlar yılbaşı mesajlarında. Olayın en vahim yanı ise bu mesajların merakla beklenmesi ve basın yayın araçlarında bunlara geniş yer verilmesi. Dünyanın hemen her köşesini her an kan denizine çevirmeye hazır; dünyadaki barışı, huzuru, neşeyi, mutluluğu yok eden egemenler kendilerine uzatılan mikrofonlara, çevrilen kameralara hiç utanmadan, çekinmeden konuşuyorlar ve hepimiz için "iyi dileklerde" bulunuyorlar. Onların iyi dileklerinin ne anlama geldiğini yaşam bütün açıklığıyla gösteriyor.
Kendilerini alternatifsiz gören bu insanlar ellerine geçirdikleri erkle konuşurken bulundukları yerin onlar için hiç de sağlam olmadığını gösterecek bir başka güç de gelişmiyor dünyada. Bu durum onların kendilerini alternatifsiz gösterebilmelerinden daha da kötü sonuçlar doğuruyor; gelecek umudu kararmış insanlık dünya tarihinin en yaygın teslimiyetini yaşıyor. Ulusların üzerinde kurulan egemenlik bireylerin düşünce örgüsünü ele geçirmeye değin yaygınlaşıyor. Her farklı ses, her farklı yaklaşım kolayca değersizleştirilebiliyor ve dışlanıyor. Yapılabilecek hiçbir şey yok havası her geçen gün hem yoğunlaşıyor hem yaygınlaşıyor.
Bu koşullarda insanların inanmasalar da birbirlerine iyi dileklerde bulunması ne kadar eğlenceli değil mi?