Mülteci dramını sıradanlaştırmamak
Yazar: Ercan Sever
Bizler mülteci hikayelerine çok da alışık değiliz. Bireysel mülteci öyküleri dışında can yakıcı gelişmeler ile sonuçlanan toplu göç dramlarına konu olmadık. Sadece kulüplerimizin Avrupa'daki maçlarına gidenler ile dönenler arasındaki geometrik fark dışında yasadışı toplu göç bizim göç etme tarzımız değil. Oysa, Dünya mülteci trajedisine aşina. ABD'nin güney sahillerine ulaşmak için ilkel teknelerde başlayan yolculukları trajedi ile noktalanan Kübalılar, yine ölümü göze alarak Güney'e geçmek isteyen Kuzey Koreliler 'in haberlerini yıllarca dinledik. Uluslar arası anlaşmalar, artan güvenlik ve teknolojik imkanlar mülteci trafiğini yavaşlatsa da durduramadı. Sorun bugünden yarına bitecek nitelikte değil. Aksine 2300 yılına kadar dünya demografisinde yaşanması muhtemel gelişmelerin açıklandığı Birleşmiş Milletler verileri, göç ve mülteci kavramlarının geleceğin en önemli sosyal başlıklarından birini oluşturacağını gösteriyor.
İzmir'in uygarlık üreten, mitolojilere konu olan kıyıları ve denizi neden son yıllarda ölümler ile anılır oldu. Artarak devam etmesi asla sürpriz olmayacak yasadışı göç biz İzmirliler 'i çok yakından ilgilendiriyor. Özellikle Asya merkezli yasa dışı göç yolunda İzmir önemli kavşak. Son yıllarda sahillerimizde sıklıkla tanık olmaya başladığımız dramlar kısa sürede bitecek gibi görünmüyor. Ege ve İzmir sahilleri belki de tarihinde hiç olmadığı kadar insanı yutacak. Her biri ayrı öykünün kahramanı olan insanlar belki de ilk defa gördükleri denizlerde hayatlarını yitirmeye devam edecek. Ölüm ve acı onların, utanç ise tüm insanlığın olacak.
İzmir'in kıyılarını mülteci cehennemine çeviren mülteci sirkülasyonu son yıllarda yüzlerce can'a mal oldu. Afganistan, Irak, Pakistan, Bangladeş gibi ülkelerden insanca bir geleceğe ulaşma ümidi ile başlayan göçmen trafiği İzmir'i önemli bir güzergah noktası haline getiriyor. Avrupa'ya, hayallerindeki yaşama kavuşma yolunda kavşak noktası İzmir, Seferihisar'da olduğu gibi bazen son durak olabiliyor. Konunun güvenlik, dış politika ve en önemlisi insan hakları boyutu konuşuldu ve konuşuluyor. Bizim dışımızda gelişen mülteci dramına sahne olan bu kentin insanları olarak mülteci ölümleri acaba bizler de nasıl bir etki uyandırıyor? Onları ölüm ihtimalli yolculuğa sürükleyen koşullar, uluslar arası konjonktür, yakalandıklarında muhatap oldukları muamele, mülteci sirkülasyonunu sektör haline getiren ve 10 metrelik teknelere onlarca insanı ölüme gönderen alçaklar… hepsi çok farklı tartışmaları konusu. Asıl vurgulamak istediğim, mülteci trafiğinin ana güzergahı haline gelen İzmir ve kıyılarının bu dramdaki konumu, geleceği ve daha da ötesinde yanı başımızda gerçekleşen ölümlere olan tepkimiz. Güzelyalı, Çamdibi, Bornova, Şemikler'de yaşayan hemşerilerimiz çok değil yarım saat mesafede yaşanan dram hakkında ne düşünür?
Sahillerimizde yaşanan trajedinin istem dışı ev sahibi İzmirliler olarak konuyu asla güvenlik ve üzücü kaza boyutuna indirgememeliyiz. Coğrafyaları, dilleri, kültürleri bizlerden çok farklı olan bu insanların acısını yüreğimizde hissetmeliyiz. Doğdukları topraklardan binlerce kilometre ötede yitirilen yaşamlar bizleri harekete geçirmeli.
Öncelikle yasa dışı yollar ile göç etmeye çalışırken yakalanan mültecileri bize yakışan konuk severliği göstermeliyiz. Onları konuk ettiğimiz süre içerisinde umut kırıklıklarını unutturacak sempatiyi hissettirmeliyiz. Daha da önemlisi kıyılarında her yıl yüzler ile ifade edilen insanın öldüğü kentin duyarlı yerel yönetim, meslek oda ve sivil toplum kuruluşları ile ortak bir şekilde mülteci dramını Dünya'nın gündeminden düşürmemeliyiz. Özellikle her türlü iddialarının dışında mülteci düşmanlığı yapan bazı Avrupa ülkelerinin iki yüzlüğünü haykırmalıyız.
Tabii her şey İzmir kıyılarında, denizinde ölen mültecilerin acısını yürekten hissetmekle başlayacak.
Sağlık ve iyilikle kalın.