İlk yazı...
Yazar: Ercan Sever
Gazeteci dostlar; Hüseyin ve Saadet Erciyas çiftinin bin bir emekle var edip etkinleştirdiği kentyasam.com haber ve bilgi sitesi arka arkaya devirdiği yıllara asimetrik büyüdü. Gazeteci ağabeyimiz Hüseyin Erciyas'ın; takip etmekle feyz ve keyif bulduğum kentyasam.com 'da yazma önerisi beni mutlu etmekle birlikte heyecanlandırdı. Kent kültürünü derinleştirme, boyutlandırma adına ciddi misyon yüklendiğine inandığım bir ekibin özel emeği ile hayat bulan haber ve bilgi sitesinde yazma sorumluluğunun farkında olarak ilk merhabamı diyorum.
Anadolu tarihi, özellikle Batı Anadolu tarihi aynı zamanda kentler ve kentlileşme tarihi. Türkler ise tarihin ana mecrasının, kentlerinde şekillendiği Ege'nin en yeni sakinleri. Kent geleneği, kültürü adına birikim sahibi de olsak belki de son yüzyıllarda bu kültürü besleyemediğimiz için günümüz kentlerini savruk kullanıyoruz, zenginleştiremiyoruz. Beş bin kişilik kentlerinde 10 bin, 15 bin kişilik tiyatro mekanları yapan kadim Egeliler ile bugünün tiyatrosuz kasaba ve kentlerinin sakinleri olan bizlerin kent perspektifimizin örtüşmediği kesin. İki bin yıl önce yaşadığı alanlara kanalizasyon altyapısı yapan hemşerilerimiz ile bugünün tuvaletsiz mahalle ve köylerinin sahiplerinin kent ve kentlilik algıları farklı.
En özensiz yapısının dahi bir hayvan ve bitki figürü ile süslendiği mimari, yerini kimliksiz taş yapılara bırakmış. Birbirine benzeyen ruhsuz binalar kentleri kimlikten yoksun bırakıyor. Daha da kötüsü bu kimliksizliği olağan görüyoruz. Öyle ki Kordon'da, kent sahilinde deniz ile İzmirliler'in bağının çirkin apartmanlar ile kesilmesine icazet veren yerel yönetici adına kent ödüllerinin dağıtıldığı talihsiz bir zaman dilimini ve zihinsel havayı paylaşıyoruz. Estetik ve düzenden yoksun yapılar kentlerimizi yaşanabilir olmaktan uzak kılıyor.
Ege'deki ihtişamlı mazisi ile karşılaştırıldığında kentlerimizi kaos kolonisi haline getiren şeyin özünde kentlileşmeye karşı gayri nizami direnç var. Oysa Taşkent, Buhara, Semerkant, Merv, Tebriz'de kent kültürünün zirvelerine ulaşan medeni birikimimizi Ön Asya'ya taşıyamadık. Taşıyamadığımız gibi var olanı da dejenere ettik. Kent kültürü aldırmazlığının sınırlarını zorladığı İzmir, son on yıllarda aldığı göç ile belki de tarihinin en talihsiz sürecinden geçiyor.
Kent kültürü adına yaşadığımız kaotik süreç kenti paylaşanlara sorumluluk yüklüyor. Hiç birimizin yaşadığı mahalleye, sokağa, bulvara duyarsız kalma lüksümüz yok. İzmir'in 8500 yıllık tarihinin ağırlığını omuzlarında az da olsa hissetmeyenin bu kentin güzelliklerini yaşamaya hakkı olamaz. Zaten tarihi ile algılanamamış bir İzmir ne kadar İzmir olabilir, onun güzellikleri de gerçek anlamda ne kadar güzellik olabilir.
Sağlık ve iyilikle kalın.