Ben nasıl panik atak oldum?
Yazar: Tufan AtakiÅŸi
Mutlaka siz de bu hastalığı bilmeden yaşadınız. Ama bende çok ağır seyretti.
Â
Biliyorum, annem artık yaşlandı.
Yapacak fazla işi gücü de kalmadı, babam rahmetli olduktan sonra.
Evdeki televizyon da eskimişti. O'na büyük ekran bir televizyon aldım.
Anten-manten uğraşacak vaktim de yok. Bağlattık kabloluyu.
Oyalansın istedim...
Â
Karşıyaka'da aynı sokakta oturuyoruz.
Evlerimiz birbirine çok yakın.
Yirmi adım bile değil.
Kendimi emekli ettikten sonra sabah kahvelerini annemle beraber içmeyi adet edindim. Anamın evinde gördüğüm izzet-i ikram bütün mahallelinin dilindeydi.
Önceleri anlayamadım.
Aşağıdaki zile basmamdan neredeyse yarım saat sonra açılan kapıları.
Hal hatır muhabbetine verilen kısa ve kaçamak cevaplar.
Sonrasında, "Haydi işine git, geç kalma" uyarıları.
Hem sıkıldım, hem de üzüldüm.
Annemin bir derdi vardı da, anlamayayım diye beni evden uzaklaştırmaya mı çalışıyordu?
Ä°yiden iyiye panikledim.
Kafam bu konuya bayağı takıldı.
Uzun süre düşündüm.
Kendimce çözümler oluşturdum.
Ama, nafile.
Annem saat 13.00'e kadar,  şimdiki gençlerin tabiriyle "Offff"...
Bir gün her türlü engellemeye rağmen, kahve içmek için zorladım kapıyı, uzun süre sokakta bekledikten sonra.
Eve girdiğimde iki gözü, iki çeşme hıçkıra hıçkıra ağlıyor.
Sorularıma "Hiçbir şeyim yok, ben çok iyiyim" demesine rağmen:
"Yarın seni aç karnına hastaneye götüreceğim. Ona göre..."
Ertesi sabah yine aynı durum. Hüngür hüngür.
"Anne iyi misin?" İçini çeke çeke kafasını, iyiyim anlamında sallıyor.
Ben artık iyice zıvanadan çıkıp ambulans çağırıyorum.
Mahallede herkes birbirini tanır.
Ambulansın acı acı siren çalarak bizim apartmanın önünde durması ortalığı ayağa kaldırdı.
Annemi sedyede gören konu komşu başıma toplandı. Başladı sorular: "Hayırdır? Nesi vardı?" Komşumuz Ayla Abla benden önce atladı ambulansa.
Ver elini hastaneye. Yolda sakinleştirici iğne filan yaptılar ama, boşuna.
Acil serviste, kan aldılar, serum taktılar, iğne yaptılar. Annem biraz sakinleşti.
Tahlil sonuçları, röntgen filmleri, her şey temiz.
Çareyi psikolog çağırmakta buldular.
Doktor yüzüme öyle bir baktı ki.
İçimden, "Annem gidici galiba" dedim.
"Anneniz çok büyük bir depresyon geçiriyor" diyerek başlayan cümlenin sonunu ben de hatırlamıyorum.
Gözlerimi yatakta açtığımda, iğne yapmak için gömleğimin kolunu sıvamaya çalışan hemşireyi gördüm.
Belki de iğne korkusundan başımı hafifçe yana çevirdiğimde, yandaki yatakta Ayla Abla, kolunda serum, mışıl mışıl uyuyordu.
Kendi kendime "neler oluyor?" dediğimden yaklaşık üç saat sonra uyandım.
Annem ve Ayla Abla uzun süre depresyon tedavisi gördü. Doktorlar bana ayrı bir teşhis koydular: Depresyon o da yetmiyormuş gibi, bir de panik atak.
Anneme ve Ayla Abla'ya verilen ilaçları neredeyse bütün mahallelinin -doktor kontrolünden geçmemelerine rağmen- kullandıklarını öğrendim.
Daha sonraları, RTÜK televizyonlardan o abuk-sabuk, canlı, sabah, "biri seni gözetliyor", "gelin-kaynana" programlarını yayından kaldırdı. En azından bizim mahalle rahatladı.
Annem ve Ayla Abla artık Türk Sanat Müziği ve belgesel programlar izliyor.
Bense hala panik atak ilaçları kullanmaya devam ediyorum.
Üstelik bu günlerde dozajı da arttırdılar.
Çünkü o abuk-sabuk diziler yeniden başladı...