Ramazan kültürdür, yaşatalım...
Yazar: Konuk Yazar
Sancar Maruflu
Çocukluğumun İstanbul’da ve İzmir’de geçen Ramazan aylarını hiç unutamam. Baba tarafından İstanbullu, anne tarafından İzmirli olmam nedeniyle; her iki kentin Ramazanlarını ve bayramlarını doyasıya yaşadım. İstanbul’da belki Direklerarası’nı ve Şehzadebaşı’nı göremedim ama; Tarlabaşı, Kızıltoprak, Erenköy, Çengelköy, Kuşdili, Beykoz, Samatya ve Yedikule semtlerinde yaşanılan geceyle gündüzün birleştiği o görkemli iftar ve sahur arası yaşananları zevkle hatırlıyorum.
Özellikle İzmir’de geçen Ramazan günlerinin tadını ve neşesini hep hatırlarım. Buldanlı Bezzaz Hacı Hüseyin Efendi'nin kerimesi olan, anneannem Ayşe (Cansoy) Hanım’ın evi, Altınpark Faikpaşa Mahallesi'ndeydi. Sokağında Emir Sultan Türbesi vardı. Ailece Ramazanları o muhitte geçirirdik.
İzmir’in ünlü aileleri bu civardaki bahçeli köşk ve konaklarda otururlardı. Altınpark - Namazgah - Mezarlıkbaşı - Tilkilik - Hatuniye - Dönertaş - Agora - İkiçeşmelik gibi semtler bütününden oluşan bu bölgenin en önemli caddesi Basmane’den İkiçeşmeliğe ve İkiçeşmelikten Kemeraltını da içine alarak Konak’a varan ünlü Anafartalar Caddesiydi. Ramazan aylarında bu semtlerde geceyle gündüz birlikte yaşanırdı. Bölgenin ileri gelenleri her Ramazan öncesinde ve bayram arifesinde tespit ettikleri fakir - fukara’nın kilerlerini çok önceden doldurturlardı.
Kemeraltı civarındaki; Gıda Çarşısı’nın - Halimağa Çarşısı’nın - Tuhafiyeciler ve Konfeksiyoncular Çarşıları’nın - İpekpazarı’nın - Manifaturacıların - Mantocuların ve Şadırvanaltı Çarşısı’nın, Mimar Kemalettin Çarşısı’nın ileri gelenlerinin kurdukları ve şimdilerde benim başkanı olduğum; 60 yıllık "İzmir İl Fakirlerine Yardım Derneği"nin (İZFAK) marifetiyle; İzmir’de o yıllarda sayıca daha az olan fakir - fukara Ramazan süresince yedirilir içirilir ve giydirilirdi.
İftar sofralarının fiyakasından geçilmezdi. Normal bir ailenin bile sofrasında; iki çeşit zeytin, iki çeşit peynir, reçeller, marmelatlar, ballar, pastırma - sucuk, hurma, iç ceviz, kuru kayısı ve erik gibi iftariyelikler, iki çeşit zeytinyağlı yemek, mutlaka etli bir yemek, harika bir Ramazan çorbası, börek çeşitleri, baklava çeşitleri, tulumba tatlılsı ya da sütlü güllaç tatlısı, hoşaf ya da komposto gibi serinleticiler eksik olmazdı. Herkes refah ve huzur içinde ramazanını geçirirdi.
Eski İnsanlar gül gibi geçinilsin diye sofralarından gül reçelini, tatlı tatlı konuşulsun diye balı, tahini ve pekmezi eksik etmezlerdi. İftardan sonra çevredeki camilerden birine gidilir ve teravi namazı kılınırdı. Teravi namazından çıkışta muhitin ileri gelenleri tepsi içinde cemaate akide şekeri dağıtırlardı. Akide şekerinin anlamı o günkü akidin tamamlandığını belirtmekti.
Teraviden sonra kentin muhtelif noktalarında toplu olarak veya evlerde aileler arasında Ramazan geceleri en güzel şekliyle yaşanırdı. Kahve ve çay bolca tüketilirdi. Zerdeler, aşureler yenir, evlerde el emeğiyle yapılmış şerbetler, şıralar, limonatalar içilirdi. Kıraathanelerde nargileler içilirdi.
Ramazan münasebetiyle İstanbul’dan İzmir’e gelen kanto ve orta oyunu toplulukları muhtelif yerlerde gösteriler yaparlardı. Çocuklar için hokkabaz ve Karagöz eğlenceleri mevcuttu. Konak’taki şimdiki Ordu Evi’nin olduğu yerde Yanyalı Recep’in sahibi olduğu İsmet Gazinosu vardı. İsmet Gazinosu’nda; İstanbul’dan gelen Dümbülü İsmail Efendi Grubu ile Hafız Burhan ve İlahi Korosu, yerli fasıl gruplarının da iştirakiyle sahur’a kadar ramazan geceleri tertiplerlerdi. Gür sesli Hafız Burhan Efendi’nin söylediği gazellerin Karşıyaka sahillerinden bile net duyulduğu söylenirdi.
Benzeri eğlenceler bazen aynı sanatçılarında katılımıyla; Karataş’taki Köşk Sineması'nın bulunduğu salonda, Eşrefpaşa’da, Değirmendağı’nda ve özellikle Altınpark’ta tekrarlanırdı. Değişik semtlerdeki en az 35 kıraathanede nargile ve çay sohbetleri sahura kadar sürerdi. Günümüzde de, İzmiri Sevenler Platformu (İZSEV) ile İzmir Kahveciler Odası olarak eski Ramazanları çeşitli kahvelerde yaşıyoruz.
Ramazan'dan sonra 12 Ekim’de hep birlikte Ramazan (Şeker) Bayramını idrak edeceğiz. Şayet halimiz vaktimiz yerindeyse; karnımız iyi doyuyorsa; hali vakti yerinde olmayan fakir - fukarayı da mutlaka düşünelim. 5 YTL olan fitremizi verelim. Zekatımızı ödeyelim. Açların, yoksulların ve mağdurların varlığını hiç unutmayalım. Türkiye’mizde açlık sınırının altında yaşayan 25 Milyon civarında yurttaşımız yaşıyor. Asla unutmayalım. Fakiri fukarayı Ramazan süresince kollayalım, onları bayrama mutlu ulaştıralım. Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in dediği gibi; "Merhamet etmeyene merhamet olunmaz…"
Ä°ZFAK (Telefon : 0 232 464 35 75)